30 Nisan 2010 Cuma

-Uğursuz İluga-


Walla başlıkta ne diyosa aynısından..Uğursuzum ben a dostlar..Özellikle ulaşım araçları konusunda benle boy ölçüşebilcek kimseyi de tanımıyorum ben:)Bi insan her ulaşım aracına bindiğinde mutlaka bi şeyler olur mu yaa..Otobüste,tramwayda,trende,uçakta,gemide..


Günlük hayatımda otobüs ve tramwayı sıkça kullandığımdan dolayı en fazla olay oralarda yaşanıyo tabi.. eğer ki o araçta ben varsam yandınız diyorum resmen.Artık arkadaşlarım benimle beraber gitmemek için ellerinden geleni ardına koymuyolar.e haklı insanlar ne yapsınlar ki!


İki hafta önce bu durumu bilen bi arkadaşımla beraber okuldan çıktık,Taksim'e gitmek için durakta otobüs bekliyoruz.Yalnız bekleme dediğmde rahat bi 20-30 dk beklemiş vaziyetteyiz.Her yere otobüs geliyo bizim Taksim'e yok arkadaş.Hep de böyle olur ya beklediğin otobüsler gelmez en alakasız olanlar da peşpeşe gelirler hesabı.Bu zaman sürecinde de öfleyip pöflüyoruz.Sinemaya gidicektik çünkü,zaman kısıtlamamız var yani.Neyse en sonunda ufuklarda o sabırsızlıkla beklenen Taksim otobüsü gözüktü.Aldı bizi bi mutluluk anı..Hollleey modundayız,kendi çapımızda kopuyoruz falan..Geldi geldi geldi..Tam durağa 50 m kala kıro tipli bi sürücüsü olan adam otobüsün önündeansızın duruverdi.Adam bi hışımla kürtçe bi şeyler söylemeye başladı.Bizim şoför daha çok sinirlendi.Sonra kırocan adam arabasından indi,yiyosa gelsene aşağıya lan diye bağırdı.Şoför de tam inicekti de yolcular inmesine engel oldular..Kırocan hala bağırmaya devam etti,gel de sıkıym ayaklarına diye..Neyse kırocan arabasını da alıp uzaklaştı olay yerinden..Sonra ne mi oldu? Otobüs şoförü o sinirden bilinçsiz bi şekilde durağa bile bakmadan önümüzden geçttiiii ve de gittiiii...Ardından da arkadaşım bana söylenmeye başladı Yine sen yine olay abi yeter yaaa..vs. diye.Kız haklı ne diyim ki ben şimdi buna.Bilemedim!


Geçtiğimiz sene de önceki yazılarımı okuyanlar bilirler yazın Amerika'ya gitmiştim ben.E tabi direk uçuş çok zor ve de pahalı.Söz konusu Amerika olunca gerisi teferruat dermişim:) Şaka bi yana uçağım Hollanda aktarmalıydı.Herşey çok güzel zamanında uçağımıza bindik.Hostesler son güvenlik uyarılarını yaptılar.Motorlar çalıştı.Uçak pistte tam hareket etmeye başlıycaktı ki birden şiddetli bi gök gürlemesi ve ardından bardaktan boşanırcasına yağan yağmur uçağımın yaklaşık 2 saat geç kalkmasına,insanların o kadar saat uçak içerisinde yağan yağmurun bi an önce dinmesini dilemesine ve insanların 2 saat boyunca uçak içerisinde mahsur kalmasına sebep oldu.Hani otobüsü tramwayı anladık da bu uçak da nesi ki arkadaş anlamadım ben onu?Kendim bile bu duruma şaşayazdım wallaha da...!


Bir defasında da yine okula giderken otobüsün arkasından başka bi otobüs geçirdi,büyük bi gürültüyle arka cam komple aşağıya indi.Ben de en arkanın bi önündeki koltukta oturuodum ama cam parçaları sıçradı tabi bana da.Allah tan çok fazla da bi şey olmadı yaa..


Lisedeyken de tam da ramazandı zaman.Okuldan arkadaşımla her günkü gibi otobüsümüze bindik evimize geliyoruz.Yolculardan birinin parası çalınmış cebinden.Adam sonradan farkediyo bunu.Sonrasında bunu şoföre söylüyo.Tam benim evime 2 durak kala otobüsü durdurtuyo.Polisi çağırıyo.Bu esnada tabi hiç bi yolcunun inmesine izin verilmiyo.Herkesin üstünün aranmasını istiyo ama yolcular izin vermiyolar buna.Hatta adama kızıyolar şaban mısın be adam dikkat etseydin madem cebindeki paraya diyolar.Zaten polisin de böyle bi arama yetkisi yokmuş yolun ortasında duran otobüste.Anca karakola gitmeliymiş otobüs herkesin aranabilmesi için diyo.Adam da kabul ediyo.O iftar vakti koskoca otobüs karakola gidiyo yolcusuyla falan ama herkes fena halde sinirli ve gergin.Hem açlığın verdiği extra sinirlilik hali hem de yaşlı teyzemin de dediği gibi adamın şabanlığının sorumlusu bi otobüs dolusu insan olmamalı diye.Neyse karakola gelir gibi oluyoruz ama insanların söylenmesi adama tak ediyo,lanet olsun diyip aramanın sonlandırılmasını istiyo ve biz de mahsur kaldığımız yaklaşık 2 saati de özgürlükle noktalıyoruz.Ne ekşın di mi ya.Tıpkı Amerikan filmlerindeki gibi:)alıştım ben artık:)


En son dün de yine bindiğim halk otobüsünde kavga çıktı.Otobüsün muavini her muavin gibi klasik boşlukları doldurun dedi arka tarafa.İçlerinden biri de nereye gidelim lan şerefsiz deyiverdi.Sen misin bunu diyen? Muavin başladı sen kime şerefsiz diyosun lan,sen bana nası şerefsiz dersin,hayvanoğlu hayvan,erkeksen son durağa gelirsin dedi..Herkes sessiz bi şekilde ikilinin kavgasına şahit oluo yannız sabah sabah.Adam bi ara otobüsü durdurdu,in lan aşağıya diye nası bağırıyo..Hey allahım yaa!!


Hakkaten şaşırmamak lazım yaa..Söz konusu araçta ben varsam mutlaka ama mutlaka ufak da olsa bi şeyler olur.Olmalı!Ya lastiği patlamalı,ya kavga olmalı,ya hırsızlık,ya kaza,ya yağmur çamur..Bi şeyler bi şeyler..Uğursuzum ben..wallaha da billaha da uğursuzum işte!

Uğursuz İlu...

23 Nisan 2010 Cuma

Bugün 23 Nisan..Neşe Doluyor İnsan..

Evet efendim..23 Nisanlar eskiden bizim evimizde çocuk bayramı olarak kutlanıyordu.Atamız sağolsun bu vatanı bize emanet etmekle kalmadı tüm dünyada eşi benzeri olmayan bir bayramı da tüm çocuklara armağan etti..Bu kapsamda da bizi mutlu etmek adına yapılan bir sürü planlar programlar,balonlar,güzel kıyafetler,gezmeler tozmalar,şekerlemeler bu planın temel taşlarındandı..Amma velakin zaman gelip geçince insanlar da büyüyünce 23 Nisan bizim bayramımız olmaktan çıktı mı sanıyorsunuz?

Böyle düşünüyorsanız kocaman bir yanılgı içine giriyosunuz demektir:)
Çünkü bizim gibi annesi çalışan bi aile için 23 Nisan eskisi gibi olamasa da yine gezmeler,tozmalar,başbaşa vakit geçirmeler demektir:)

Bu hatta öyle bi hal aldı ki her sene geleneksel bi şekilde aksatmadan 23 Nisanlarımızda gezeriz,tozarız,kafa boşaltırız hep beraber..Tıpkı bayram gibi..

Bu seneki adresimiz de benim çocukluğumun geçtiği,her bi köşesinde ayrı ayrı anılara sahip
olduğum Kadıköy'dü.
Kadıköy'ün insanımsı bi yanı var bence..Duyguları,düşünceleri,zevkleri var..Yaşıyo Kadıköy..Ölü değil diğer yerler gibi.


Kültürlü,gururlu ve kendinden emin o tavrını seviyorum ben Kadıköy'ün.Kadıköy'de de kendi gibi insanlar oturuo gibi geliyo bana.Nası Nişantaşı'nda Nişantaşı gibi insanlar oturuosa Kadıköy'de de Kadıköy gibi insanlar oturuyo.Bilinçli,kültürlü,saygılı..GerçiKadıköy'ü de Kadıköy yapan bizler değil miyiz diycek olanlarınız olabilir tabi ama bilmiyorum işte..Seviyorum ben o entellektüel havayı:) Belki de bunda en büyük etken çocukluğumun oralarda geçmiş olmasıdır..

Eskiden ne çok giderdim sahildeki hayvan satılan yerlere..Gerçi uzunca bir zamandır yok ama..Orası boş kalmış mesela.Ya da ilk sinemama yine Kadıköy Bahariye sinemasında gitmiştim.Aslan Kral olması lazım yanlış hatırlamıyorsam.Ya da ilk tiyatroma da yine ilkokul 2 ye giderken Haldun Taner Sahnesi'nde gitmiştim.Onun dışında Maraş dondurmacısından dondurma kapma hırsına ilk defa o zaman erişmiştim:) Bayramda anneme orda bi mağazada gördüğüm kırmızı pileli eteği alması için az yalvarmamıştım.19T hattı hala daha aklımda.Öyle bi kazınmış ki beynime..:)

Sonra..AnnemleAkbank'a az gitmemiştim.İlkokuldayken kendimi denemek için dershanelerin yaptığı sınavlara az katılmamıştım oralarda.Aklımda kalan tek dershane de Denge dershanesiydi.Tam Kadıköy Evlendirme Dairesi'nin karşısındaydı hatta.Şu anda orda olcanı sanmıyorum gerçi de..Neyse..:)

Bunlar ilk aklıma gelenler Kadıköy denince.Daha kimbilir neler gelicek aklıma biraz daha düşüncek olursam eğer:)

Neyse geçmişe mazi geleceğe niyazi diyerekten günümüze gelicek olursak şansımıza da bugün hava pek güzeldi.Bindik vapurumuza da,aldık simitlerimizi de.Martılara atcaz ya..Nası da havada yakalıyo keratalar bi görmelisiniz yaa..Benim en büyük zevklerimden biri aslında vapurda martılara simit atmak.Öyle mutlu oluyorum ki benim attığım simitler kursaklarından geçince..Yiğin martılarım yiğin diye konuşasım bile geliyo onlarla da o kadar da diil diyorum tabi:)

İşte bugün de bindik vapurumuza..Uzunca bir zamandır binmiyorduk hep birlikte.Simit attık martılara da.Kadıköy'ün o eşsiz atmosferinde de keyifle dolaştık.Sahaflardan aradığım kitabı buldum.Bi kaç değişik incik boncuk aldım Sanatkarlar Sokağı'ndan da..Süslüyüm ya hani..Ne süs ne süs:)

Sonra yemek yedik bi yerde..Tam dönerken de okuldan arkadaşımla karşılaştık:) Dünya ne küçük yahuu dedik..Sonrasında da yine geldiğimiz vapurla geri döndük.Şimdi de bacaklarımı uzattım kahvemle beraber bu yazıyı paylaşıyorum burada:)

Mutluyum..Huzurluyum..Ama..Çooook..Yorgunum!!:)
İlug@(:)

21 Nisan 2010 Çarşamba

Offf Mofff Pofff

Ne yapsam ne yapsam
Bir hamak alıp sallansam
Kurtulur muyum bunalımdan
Hamakta sallansam..


Ne kadar enteresan!

Sıkıntılı İlu!!

17 Nisan 2010 Cumartesi

Dogville(2003)

Muhtemelen biliyorsunuzdur ama ben yine de söyleyeyim..Her haftasonu Hürriyet gazetesi çok güzel filmler veriyo 2,25 tl ye.Hem de bildiğin orjinal dvd ler..Almadan önce tabi internetten bakıyorum o hafta verceği filme,eğer güzel bi filmse de alıyorum..Bu şekilde bi sürü film sahibi oldum.Hatta küçük çaplı bir film arşivi oluşturdum bile diyebilirim:)

Onlardan birini vizelerden dolayı izleyememiştim.Hem uzundu da üstelik..Tamı tamına 170 dakika..Hep ertelemiştim de kısmet bu akşamaymış.

İsmini duymuş olanlarınız vardır belki ya da izleyenleriniz de olabilir..Nicole Kidman başrolünü paylaşıyo..Dogville.

İzlemeye başladığım ilk 15 dakikada itiraf etmeliyim ki bu film de ne böyle yaa,Nicole Kidman nasıl olur da böyle dandik bi işte yer alır die düşünmüştüm.Çünkü film baştan sona kadar,olan biten herşey çizgilerle belirlenmiş bir tiyatro sahnesinde geçiyor.Sanki bir tiyatro izliyormuş izlenimi yaratıyo izleyicide..Bir de kasabayı ve orda yaşayan insanları tanıtan bir dış ses var ki İngiliz aksanıyla konuşan..Lise hazırlıkta bizlere yapılan listening sınavları izlenimi verdi bana:)
Ama bu zorlu 15 dakikayı atlatan izleyici filme dahil olmakta zorlanmıyor ve birden kendini o küçük Dogville kasabasının halkından biri gibi hissediyo.O koskoca 170dakikanın nasıl geçtiğini anlamıyor ve filmin sonuna doğru böylesi bir deneysel başyapıtın herkes tarafından izlenmesinin zorunlu tutulması gerektiğine inanıyor:)

Film kapağının arkasındaki yazıyı direk olarak burda paylaşmak gerekirse;
"Gangsterlerden kaçan Grace(Nicole Kidman),'Dogville' isimli küçük bir kasabaya sığınır.Kasabanın önemli kişilerinden biri olan Tom(Paul Bettany)'un da yardımıylaGrace'in kasabada kalmasına,kasaba halkı tarafından oylanarak karar verilir.Herkes Grace'e yardımcı olmak için seferber olur.Çok geçmeden kasaba halkına kendisini sevdiren Grace,kendisine yapılan iyiliklerin bedelini bir şekilde ödeyecek ve iyiliğin göreceli bir kavram olduğunu anlayacaktır.Fakat onun da,Dogville halkını şok edecek büyük bir sırrı vardır."

Özellikle filmin vurucu sahnelerinden biri olan Chuck'ın Grace'e tecavüz sahnesi bence sinema tarihinde yıllarca unutulmayacak bir özelliğe sahip.Nicole Kidman tecavüze uğrarken yönetmenimiz Lars Von Trier öyle bir şekilde yansıtmış ki,evler arasında sınır çizgilerle belirlenip normal şartlar altında herkes herşeyi görebilecek durumdayken arada bulunan soyut sınırlar aslında kimsenin bi şey görmemesini sağlıyo.Ve kamera tüm sahneyi aldığı zaman da herkesin işine gücüne daldığınıve sahnenin bir köşesinde de Chuck'ın vahşice tecavüz ettiğini izleyiciden başka kimse göremiyor.

Normal hayatta da böyle değil miyiz zaten? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı yer etmiş dünyanın her yerinde.Hepimiz 3 maymunu oynamıyo muyuz gerçek hayatlarımızda da..Görmedim,duymadım,bilmiyorum!

Son sahnede de gangsterlerin Grace'i almaya geldiğinde Grace tüm kasabayı yakmalarını ve çocukların dahil herkesin teker teker vurulmasını istiyo.Ama babasının silahını alıp o "çok sevgili Tom" 'u kendi elleriyle büyük bir zevkle öldürüyo.Çünkü o Tom'a aşıktır ve de onu babasına-gangsterlere teslim edip ihanet eden Tom'dan başkası değildir.Bunları düşünerek büyük bir soğukkanlılıkla son elvedasını ediyo aşkına ve o tetiğe dokunarak kasabada yaşayan son tek insan olan Tom'u da hakettiği yere gönderiyor..

Ne kadar anlatabilirim daha ne diyebilirim ki o muazzam 170 dakikadan sonra..

Bu Lars Von Tries imzalı 2003 yapımı başyapıtı kesinlikle izlemelisiniz,izletmelisiniz diyorum ben..İyi seyirler şimdiden herkese:)
İlug@(:)

11 Nisan 2010 Pazar

These Songs Of Freedom


Bu satırları sevgili üstad Bob Marley'in "Redemption Song" uyla birlikte yazıyorum.Özgürüm,hürüm,bağımsızım..tiheytiheytihey..=)


Dün itibariyle vizelere çok ekşın bir şekilde nokta koyduk..Tam tamına bir günde 5 adet..Evet evet yanlış duymadınız.Tam tamına 5 sınav olarak stresli ve de son vize dönemimin sonuna geldik.Sondu çünkü bu sene okulum bitiyor..


Bu durum bir avantaj mıdır benim için yoksa dezavantaj mıdır acaba? Bir kere bu bünye 5 sınavı da gördü ya artık herşeyin üstesinden gelirim havası yapıştı üstüme.Bi de havam oldu tabi,"ben bi günde 5 sınav olmuş adamım kime anlatıon sen bu masalları be" tarzında konuşmalar için malzeme oldu bana:) Ayrıca ilerde çocuklarım olduğunda "sizi gidi küçük veletler!Sizin bu anneniz var ya zamanında 5 sınavı bi günde başarıyla vermiş kadındı.Bi sınavınızın üstesinden gelemiyosunuz..Şimdi hemen gidip ders çalışıyosunuz..Derhal!!" tarzında kurcam cümleler de sanırsam çocuklarımdan torunlarıma miras olarak kalıcaktır.İnanıyorum buna!


Sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum.Stresli,heyecanlı,yorucu sınav dönemlerimi geride bırakıyor olmam tabi ki sevinilesi bir durum..Amma velakin gelecek kaygısı,meslek telaşı..vs. daha büyük heyecan ve de gerilim sağlıycakmış gibi geliyo bana.Gerçi daha 2 sene yüksek lisans yapmayı planlıorum ama bakalım artık.Nasip kısmet herşey..Şuraya ne yazılıosa o demiyo mu insanlar alınlarını gösterip..Aynen öyle işte..:)


Bugün de annemle beraber Eyvah Eyvah'a gittik.Ne zamandır gidicez gidicez bi türlü fırsat bulamamıştık.Ya yer olmuyodu ya benim sınav dönemime denk geliyodu.Hep bişeyler bişeyler.
Biz zaten Trakya'lı olduğumuz için pek yabancı gelmedi.Ondan olmuş olucak ki çok keyif aldık filmden.Eğlenceliydi bayağı.Eğer eğlenceli bir 100 dk geçirmek istiyorsanız gitmenizi tavsiye ediyorum.


Bu sınav zamanlarındayken herkesin olur ya kafasında hayalleri..Dersi kitapları bırakır da sınav sonrası için planlar kurar falan..İşte ben onu en çok yapanlardanım heralde.Öyle ki bırakıorum dersi mersi,en yoğunlaşmam gereken zaman diliminde alıyorum elime kağıt kalem.Başlıyorum liste yapmaya..=)Yawrum annem de elimde kağıt kalem yazıp çizerken harıl harıl ders çalışıyorum sanıyo olcak ki odamdan içeri burnunu dahi sokamıo dikkatim dağılmasın die..Hey allahım ya:)Annecim benim..


Neyse..Gelelim yazıp çizdiğim listeme..


Bu sefer listemin başında tabii ki film festivali geliyo.Benim gibi film izlemeye bayılan bi insan için aksi düşünülemez zaten di mi ya:)


Ayrıca da her ayımı bi yazara ayıran bi insan olarak bu ayı Marc Levy'nin kitaplarını okumaya adadım.Bu yazarın ilk ve şu anda tek okuduğum kitabı "Keşke Gerçek Olsa"bu gece itibariyle bitti.Gerçi bunun filmi de varmış ben sonradan öğrendim."Just Like Heaven"..


Kitap hem aşk aynı zamanda da biraz bilimkurgu barındırıyo bünyesinde..Öyle ki işten yorgun argın gelmiş olan Arthur'un banyo dolabını açmasıyla karşılaştığı,bedeni geçirdiği bir trafik kazasından dolayı komada olan ama ruhu serbest olarak dolaşıp fani olarak sadece Arthur'la iletişime geçebilen Lauren'in hikayesini anlatıyor...Bir süre sonra aralarında gelişen duygusal yakınlaşmanın enteresan ve bilimkurgu şekilde anlatılmasıyla bi anda kitaba dahil oluyosunuz anlamadan..Şimdi kitabın devamı niteliğinde olan "Sizi Tekrar Görmek" i almam lazım.Çok heyecanlı bir yerde bitti çünkü kitap..


Neyse kitap olayını da bitirdikten sonra sırada 23 Nisan'da ailemle beraber adeta geleneksel hale getirdiğimiz gezme faslı var.Her 23 Nisan'da yapıyoruz biz bunu..Bu sene Kadiköy'e gidelim dedik.Hem ne zamandır vapura binmemiştim hem de benim çocukluğumun geçtiği yerleri görmek iyi geliyo bana.Anı tazelemiş oluyorum böylece..


En önemlisini en sona sakladım..Fotoğraf kursum için ben bolbol fotoğraf çekerim di mi ya=) Yaşasın fotoğraf çekmek!


Bunların dışında da naparım finallere kadar ben..Arkadaşlarımla buluşurum,gezerim..Kardeşimin okulu Güneydoğu'ya gezi düzenliyo..Mardin'i Şanlıurfa'yı görmeyi çok istiyorum.Belki oralara giderim onunla.Bolbolda foto çekerim.Sinemaya giderim,evde film izlerim,dizi izlerim.Arada okula uğrar son demlerimi yaşarım okulla..Son geyiklerimi çeviririm arkadaşlarımla.Başka da bi şey yapamadan final dönemim gelir..Ve ne olup bittiğini anlayamadan da 4 senemi noktalarım..


Bitti...
İ.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Mim Mam Mom!


Vizelerim bitti sayılır..Aslında bitmedi de dediğim gibi sayılır işte.Bu sene formasyon dersleri de aldığımdan cts günü sadece onların sınavları kaldı 5 tanecik..Onların da hepsini birer kere okusam yeter kanımca..Daha ne ama,di mi ya?
Yaklaşık bir hafta önce de C3Moi tarafında mimlenmiştim ve zamansızlıktan ertelemiştim..Şimdi o zamanı buldum ve de kendisine teşekkür ederek hemen sorularımı cevaplamaya başlıyorum:)

İsminiz:Sena

Yaşınız:22,5.Bu buçuk olayını sevmiyorum ama öyleyim şu anda=)

Mesleğiniz: Sefil bi öğrenciyim ben..

Boyunuz:1,60

Kilonuz:49

Ayak numaranız:37

Saç renginiz:Sarı,bal rengi...etc.

Göz renginiz:Yeşil,mavi,yerine göre gri...etc.

Kaç kardeşsiniz ve meslekleri: Bi tane kız kardeşim var.O da üniversite öğrencisi

Babanız:Bu soru için pas hakkımı kullanmak istiyorum:)

Anneniz: Uluslararası bir nakliyat firmasında ihracat sorumlusu

En beğendiğiniz huyunuz: Şartlar ne kadar kötü olursa olsun bardağın dolu tarafından bakabilmem.

Hiç beğenmediğiniz huyunuz:Gereğinden fazla inatçı olabilmem.Ben her ne kadar bunun böyle olmadığını düşünsem de çevremdekiler böyle olduğuma inandırdılar beni..Saolsunlar!:)

En beğendiğiniz yeriniz:Saçlarım.

En beğenmediğiniz yeriniz:Suratımda yazın daha da çoğalan çillerim.

Çantanızda mutlaka bulunmalı:Mp3 player ım.

Çantanızda asla bulunmaz:Tarak.

Arabanızın markası: Henüz arabam yok.En kısa zamanda alıcama inanıyorum ama:)

Hayalinizdeki araba: Ben pek araba modellerinden falan anlamadığım için küçük,sevimli aynı zamanda da konforlu ve de sağlam olsa fena olmaz:)

En sevdiğiniz yemek:Biber dolması çoban salata ikilisine tapıyorum adeta!

Hiç sevmediğiniz yemek:Bu soruyu ben az sevdiğiniz yemek olarak değiştirmek istiyorum ve de oyumu bamyadan yana kullanıyorum:) içerisinde bulunan sümük benzeri salgısı yemeğe hiç hoş olmayan bir boyut katıyo bence..Bykk!!

En sevdiğiniz hayvan:Köpek.

En korktuğunuz hayvan:Kurbağa.

Kullandığınız parfüm:Lacoste Touch Of Pink

Kullandığınız cilt bakım ürünleri:Düzenli olarak kullandığım ürün yok..Cildimin buna ihtiyacı da yok çok şükür:) Arada bir cildim kuruduğunda Arko Nem işimi görüyo benim:)

Her gün mutlaka yaparsınız: Müzik dinlerim

Her gün yapmayı ihmal edersiniz:Ayy aklıma gelmedi hiç bi şey..Sanırsam bi şeyi yapmam gerekiyosa zor da olsa yapıyorum:)

Karanlıktan korkar mısınız:Bu bence karanlıkla ilgili değil de ortamın güvenli olup olmamasıyla ilgili bir durum..Eğer tehlike içeren bi şey yoksa korkmam.Ama güvensiziçerikli şeyler varsa ortamda,aydınlık bile olsa korkarım:)

Korkutmayı sever misiniz: Soğuk şakalardan hoşlanmıyorum..Ama eğlenceli bi korkutma olcaksa neden olmasın ki?:)

Giyim tarzınız:Genelde klasikten kaçsam da staj yaptığımdan ötürü haftanın bi günü de olsa klasik giyinmeye katlanıyorum..Ama genel anlamda kendimi rahat hissettiğim kıyafetleri tercih ediyorum.

Asla giymeyeceğiniz:Bavul gibi olan,kızların bileklerinde nasıl taşıdıklarını hala akıl sır erdiremediğim çantaları sanırsam ben ömrüm boyunca giyemiycem.

Cep telefonunuzun markası:Nokia

Bilgisayarınızın markası: Desktop Philips,laptop HP

Karşı cinste aradığınız özellik: Dürüstlük.

Karşı cinste hoşlandığınız tip: Walla 1,80 lerinde olsun,yakışıklı olsun,karizmatik olsun..:P Bu ne yaa=) Aklım fikrim uyuşsun yeter!

En beğendiğiniz oyuncular:Morgan Freeman,Nicole Kidman,Jack Nicholson..

Benzetildiğiniz bir oyuncu:Nicole Kidman'a benzediğimi bi kaç kişiden duydum.Her ne kadar inanamasam da mutlu oldum tabi:)

Film çevirmek istediğiniz bir ünlü: Morgan Freeman'la polisiye-macera filminde oynamak isterdim:)

Başka birşey yapmak istediğiniz ünlü:Ahaha..bu ne yaw:) yok,başka bi şey istemem ben.Belki hayatta olsaydı Charlie Chaplin'le oturup bi kahve içmek isterdim aslında.yalan değil:)

Tuttuğunuz takım:GS

Hangi dalda sporcu olmak isterdiniz:Tenis.

En büyük hayaliniz:Bir gün Kenya'ya gitmek!!

Gerçekleştirdiğiniz bir hayaliniz: Geçtiğimiz yaz ABD'ye gitmek.Benim hayatımdaki gelmiş geçmiş en büyük hayalimdi.Bunu gerçekleştirebilmek,diğerlerini de gerçekleştirebilcem konusunda cesaret verdi bana:)

Asla yapmam dediğiniz bir çılgınlık: Walla bungee-jumping i de yaptıktan sora her çılgınlığı yaparmışım gibi geliyo bana ama..hayırlısı:)

Yapabilirim dediğiniz bir çılgınlık:Şimdi sırada yüksek bir dağın zirvesine tırmanma hayali var ama..Haydi bakalım:)

Walla ben bunları doldururken acayip eğlendim.Kendimle ilgili bilmediğim yönlerimi keşfetmiş oldum böylece:) Zaten oldum olası da anket tarzı şeyleri doldurmaktanayrı bir keyif aldığımdan zor olmadı benim için:)

Şimdi mimler yayılsın bakalım..sevgili mel,Juve,Jayne ve de Giza da cevaplasınlar bakalım "mini" anketimizi:)
İlug@...(:)