27 Ekim 2009 Salı

ANGUT NEDİR

Nerden olduğunu hatırlamıorum ama bi gazete küpüründen sanırsam alıntıydı bu"angut"la ilgili yazcam şeyler..İlk okuduğumda bende şok etkisi yaratmıştı açıkçası..Vayy bee demiştim hatta..İnsanlar bilmeden nası da kullanıolar bi çok kelimeyi ben de dahil demiştim.Neyse efendim sözü dolandırmadan başlayalım alıntımızı yazmaya...:)

Herkesin (haksız bir şekilde) kullandığı bir ifadedir "Angut".Birisi bir salaklık yapınca,bir laf anlamayıncaböyle boşboş bakınca hemen "Angut musun"der günümüz insanı...
Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir ton "Angut" var ülkemizde.Angut kuşunun eşi öldüğü zaman (yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya insan gelse dahi) gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar başucunda bekler...
İşte bu canlının yaptığı en büyük "angutluk"budur.Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir,arada bir görülen bir şey değildir.Çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin ölüsünü başında bekleyen Angut kuşuna elinizi uzatsanız dahi oradan kaçmaz...
Hani derler ya"Angut gibi bakmasana lan..."Keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine.Bundan sonra bazılarına "Angut" demeden önce bir kere daha düşünün.Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde...

Yaaa..Böyle işte:)

Sevgiler..
İLug@:)

25 Ekim 2009 Pazar

FRIDA...

İki gün önce cuma günü o kadar yorulmuşum ki okulda..Eve geldiğim gibi önce maillerime baktım ardından büyük bir yorgunlukla kendimi yatağa attım ki gece bir haftadır sabırsızca beklediğim filmi-Frida uyuklamadan izleyebileyim diye:)


Normalde bendeniz film seyretmeye bayılırım,filmciliğe de ilgiliyimdir hani..Amma velakin benim uykum da o kadar kıymetlidir hani.Hatta o kadar kıymetlidir ki,ben o kadar yorgun argın okuldan gelicem,iki saat uyuyup kendime gelcem,uykum mayalanıp en tatlı şekline bürünücek ve herkesin uyuması gereken bi saatte ben o güzel ve mayalanmış şeker gibi uykumu açıp en az 2 saat sürecek bi film izliycem..Vallahi ne yalan söyliym rüyamda görsem inanmazdım heralde:) Bu büyük bi fedakarlıktır benim için kısacası ve ben bu fedakarlığı Frida için yaptım...:)ve filmin sonunda da iyi ki yapmışım dedim..:)


Aldım battaniyemi,kahvemi...Herkesi de kovaladım yataklarına ve tek başıma gecenin bi vakti film keyfi yaptım:) 2 gibi de film bitti ve sabah saat 9 da fotoğrafçılık kursuma yetiştim...


Neyse efendim biraz başlığa yönelik konuşmak gerekirse,film öncelikle başrollerini Salma Hayek,Alfred Molina'nın paylaştığı,yönetmenliğini de Julie Taymor'ın yaptığı ünlü Meksikalı ressam Frida Kahlo'nun zor ve trajik hayatını anlatan mükemmel bir filmdir.Genç Frida kendinden yaşça bir hayli büyük kendi gibi Meksikalı bir ressam olan Diego Rivera'nın karısıdır ve bu iki insan aralarındaki bi hayli fazla olan yaş farkına ve Diego'nun çok çapkın bir adam olmasına rağmen aşık olurlar ve kısa bir süre sonra da evlenirler.

Diego komunist bir adamdır ve toplumca pek kabul edilemeyen,siyasi içerikli resimler çizer.Frida ise daha çok insan ve insan konulu,kendi hayatından da kesitler sunan kocası Diego'ya göre de son derece başarılı resimlerin yaratıcısı olur.
Frida'nın resimle tanışması da aslında son derece trajik bir olayla başlar.Frida çok feci bir trafik kazası geçirir ve vücudunda neredeyse kırılmadık kemik kalmaz.Bütün vücudu alçıya alınır ve uzun bir süre yatağa mahkum olur.İşte bu sıkıcı dönemde Frida alçısının üzerine resimler çizmeye başlar.Bunu gören ailesi Frida'ya tuval ve renkli boyalar alır ve yatağının tepesine aynalar koyarak Frida'nın daha rahat resim yapmasını sağlarlar.

Daha fazla detay anlatmak istemiyorum.İlgilenenler ya da merak edenler google dan Frida Kahlo yazarak çok daha fazla bilgi edinebilirler filme ve ressamın kendisine dair.Bu arada filmin imdb
puanı da 7,4 tür.Hani hafife alınacak,öylesine izlenecek bir film değildir kanımca.Belli bir kalitede,belli bir seviyededir film.Bilmiyorum neden ama beni gerçekten çok etkiledi Frida'nın hayatı.Belki de bir insan hayatındaki bu denli üzücü olayın aslında insanı çok farklı yerlere sürüklemesi ve hayatının geri kalanına yön vermesi olabilir bunun sebebi..İnsan bunu izledikten sonra da herşeyde bir hayır vardır cümlesini daha iyi anlıyo ve özümsüyo sanırım..

Bilemiyorum ama ben iyi ki de uyuyup gecenin bi vakti kalkmışım ve bu filmi izleme şansı bulmuşum diyorum ve bu filmi izlenilesi filmler listeme ekliyorum efendim..

Sevgiler

İLug@:)













22 Ekim 2009 Perşembe

Küflenmiş Ruhum Unutmadı Seni Hala...

Sevgili blog!! Öncelikle canım bi şeyler yazmak,içimi dökmek,bu bunaltıcı ve aynı zamanda da sıkıcı vize döneminde biraz nefes almak istedi..Şöyle bi eskiden yazdıklarımı bi karıştırdım da eskiden güzel şeyler yazıyormuşum ben yahuu..Böyle içli içli duygusal duygusal..Okuyanın boğazında bir parça düğüm bırakan cinsten..
Ayy yook! Burada paylaşmadan duramıycam..İzninle blog!!:)

Küflenmiş Ruhum Unutmadı Seni Hala

Kız bır yandan kahvesini yudumluyor,bir yandan melodilerin eşsiz güzelliğiyle beraber bu satırları döküyordu kağıda ıslanmış gözlerinin yardımıyla...Neden ıslaktı acaba o gözler?Neydi ki kızı bu denli üzen,gözlerini ıslatan?...
Aslında o gözler yeni ıslanmıyordu,bu satırlar da yeni dökülmüyordu kağıda...Kaç defter bitirmişti kim bilir kız O'su için bitmeyen,tükenmeyen melodiler eşliğinde.Kız da bilmiyordu...
Oysa 2-3 seneye kadar herşeyi paylaşırdı bir tane sevimli defteriyle.O'nunla geçirdiği her dakikayı,her saniyeyi,her kavgayı,her sessiz çığlığı...O'nunla ilgili herşeyi yazardı defterine.
Nasıldı,ne zaman başlamıştı,neden bitmişti?Ya da bitmiş miydi?Düşündü bunları aynı zamanda yazarken...Sonra buldu cevabı kendi içinde...Bitmemişti.Çünkü hiçbir şey başlamamıştı ki...Birbirlerine bir sevgiliden daha yakın bir o kadar da sokaktaki insan kadar uzaktılar...
Kız bir lokma daha yudumladı kahvesinden...Anıları daha çok beliriverdi hafızasında...Nasıldı yaa,ne olmuştu da O'su kızı bu kadar etkilemişti,ya da kız O'sunun bu denli başını döndürmüştü,bilemiyordu...
Kaçan kovalanır durumu vardı onlarda.Bir zamanlar diye başlamak yerine bir varmış bir yokmuş demeyi tercih etti kız.Çünkü onlarınki masaldan farksızdı.Bir varmış bir yokmuş dedi ve başladı masala en başından.O'sunu düşündü...
O'su seviyordu kızı,hem de delicesine,çılgıncasına...Biliyordu bunu.Kız bu kadar yoğun bir sevgi görmemişti hayatı boyunca.Bu sevgiden belki de yoruldu ya da şımardı bilinmez...Kaçtı O'sundan.Malum masal ya,kız kaçtı O'su kovaladı.Kız kaçtı,O'su daha büyük bir aşkla kovaladı peşinden.Bu durum iki seneyi geçti.Artık kız O'suna delicesine aşıktı,emindi bundan.Seni seviyorum diyebilmeyi o kadar çok istiyordu ki...Rüyalarda yaşıyordu aşkını,birbirlerine seni seviyorumlar savuruyorlardı nehir kenarlarında...Bu rüyaların gerçek olmasını o kadar diledi o kadar diledi ki...Ama olmadı.Rüyalar gerçek olmadı işte.Daha doğrusu kız nedendir bilinmez izin vermedi gerçek olmasına hayatı boyunca en büyük "keşke"si olarak kalacağından habersizcesine...
Kız ne yapsa nafileydi artık,ortak hiçbir noktaları kalmamasına rağmen yapamıyordu O'suz.Hatıraları,o defterleri olmadan yapamıyordu işte...Özlediği zamanlarda o defterleri açıp 3 sene öncesine dönüyordu...Daha mı çok acı çekiyordu içindeki tek keşke kocaman olurken ya da huzur mu buluyordu sevdiceğini yeniden yaşayarak...Kimse bilmiyordu bunu.Ama bildiği tek bir şey vardı,o da sevdiceğini,O'sunu büyük bir aşkla seviyordu.Acaba O'su da aynı şeyleri düşünüyor muydu,kalp kalbe karşıdır derler ya,gerçekten öyle miydi?
O'sunun dediklerini hatırladı bir yudum daha aldıktan sonra kız..."Leyla'la Mecnun'uz biz,masalımız bu...Ama Leyla neden Mecnun'a yüz vermiyor,neden sevmiyor"diyordu Leyla'sının gözlerinin içine bakarak...Halbuki Leyla seviyordu,hem de büyük bir aşkla seviyordu Mecnun'unu.Onu da bugün daha iyi anladı kız.
Taksim'deydi,dolaşıyordu...Boşboş,amaçsız,ne idüğü belirsiz bir şekilde...Birden O'sunu görür gibi oldu.Kendi kendine yeter dedi,bu kadarı da fazla ama...
Hayır,gerçekten O'suydu.Kanlı canlıydı işte.Dünya ne kadar küçük derler ya.Gerçekten dünya küçücüktü.Önündeydi işte,elini uzatsa yakalayacakmışcasına yakındı.Ama olmadı,yapmadı,yapamadı...O'su bakıyordu kıza sevimli bir ifadeyle.Meşhurdu onun parıldayan bakışları.Kim dayanabilirdi ki bu bakışlara?Zaten dayanamadığından haykırmak,boynuna atlamak istedi ya O'sunun.Büyük bir özlemle her zamankinden daha fazla seni seviyorum demek istiyordu.Öpmek istiyordu bir de.Öpmek,öpmek...
Ama olmadı tabii,her zamanki gibi eli ayağına dolaştı,birden kan gitti,uzaklaştı,kayboldu vücudundan adeta.Buz kesti heryeri,ağlamamak için de zor tuttu kendini.Her zamanki gibiydi kız.O'sunu ne zaman görse böyle oluyordu.Bu beş saniyelik zelzelenin ardından sadece merhaba diyebildi kız.O'su da dedi merhabasını ama sitemliydi.Belki de kırgındı yegane aşkına.Doğru ya,neden o kadar zaman aramamıştı O'sunu.Araması için ne sebep vardı diye düşünmüş olabilir miydi ya da?Neyi oluyordu kız O'sunun?Arkadaşı,dostu,sevgilisi...
Kız O'sunun masal kahramanıydı,daha geçerli bir sebep olabilir miydi bundan öte...Tabii ki olamazdı,olmamalıydı.Kız yüzüne bakamadı utancından O'sunun.Zaten çok konuşmaya vakitleri de yoktu,yolları ayrılmıştı ikisinin de.Kim bilir bir daha İstanbul'un hangi köşesinde karşılaşıp merhabalaşacaklardı...
Bu da böyle bir hikayeydi işte.Sıradışı bir Leyla ile Mecnun hikayesi...Kızıyla O'sunun hikayesi...

01-10-2007
22:50

...


Sevgiler
iLug@:)

21 Ekim 2009 Çarşamba

"iluga" nın anlamı...

Öncelikle bu benim gerçek anlamda ilk blogum olduğu için biraz heyecanlı biraz da sabırsızım..Böyle bi içim kıpır kıpır bi tuhaf mıdır nedir sanki:) İlkler her zaman hayatta ayrı bir öneme sahiptir ya,benim de bu ilk blog yazımın benim için özel- ismimin anlamı üzerine olmasını istedim...

Yaklaşık 1 sene oldu benim "İluga"yla tanışmam..Bu da yine benim o sayfa senin bu sayfa benim diyerekten internette gezinmem sayesinde oldu..Kim bilir yine ne arıyordum da merakım beni çok çok farklı sayfalara yönlendirdi..Bilmiyorum..Ama bu "iluga"yı öğrendikten sonra her yere her şeye "iluga"yazmaya başlamıştım..Birden farkettim ki esir almıştı adeta bu sözcük beni..Deftere,kitaba,duvara,sıraya,masaya..İlerde bi dükkan açsam ismi kesin iluga olur diyordum..Keşke adım Sena yerine iluga olsaymış diye düşünüp kafayı tırlatma noktasına geldiğim zamanlar da olmadı mı? Oldu..

Peki neydi "iluga"ne demekti..yenir miydi,içilir miydi,yaşam felsefesi miydi..Yoksa ünlü bi filozofun adı mıydı?..Hemen internetten bulduğum açıklamayı da burda paylaşmak istiyorum ve ardından soruyorum size sorumu:

Yoksa siz de ilugalaştıramadıklarımızdan mısınız?


"Başka bir dile çevrilmesi en zor kelime belirlendi. Bin dilbilim uzmanının seçtiği en zor kelime, güneydoğu Kongo'da konuşulan Tshiluba dilindeki 'iluga'. İluga, 'Her hangi bir kötü muameleyi ilk seferinde affetmeye hazır, ikincisinde hoşgörü gösteren, ama üçüncüsünde asla affetmeyen kişi' demek."

Sevgiler
iLug@...:)