9 Eylül 2010 Perşembe

Damla Sakızlı Türk Kahvesi

Özellikle her kahvaltıdan sonra türk kahvesi içmeyi ilke edinmiş biri olarak son zamanlardaki favori kahvem damla sakızı aromalı türk kahvesidir..
Bi gün arkadaşımla cafeye oturup menuyu incelerken şimdi ne içelim ya değişik olsun falan diye düşündüğümüz sırada resmen göz kırptı bana bu meret ve o zamandan bu zamana artık damla sakızlıdan başka bi şey içmiyorum desem abartmış sayılmam heralde:)
O gün eve dönerken yaptığım ilk şey markete uğrayıp kahve reyonunda damla sakızlı kahveyi arayıp,sora da en altta en köşede,en dipte dışlanmış bi şekilde bulmak,dahası bulduğuma da çocuk gibi sevinmek oldu:)
Zaten damla sakızını her şekilde seven bi insanımdır ben..Muhallebide olsuun,falım sakızda olsuuun:)Kahveye de çok yakışmış bence kesinlikle denemenizi tavsiye ederim;=)

İlug@

3 Ağustos 2010 Salı

Faydalı Bilgiler Vol.1

Geçtiğimiz akşam balkonda yine her zamanki gibi internet keyfi yapıodum-gerçi benim için pek değişik de bi durum değil bu-.Birden kulağıma değişik egzotik duymaya alışık olunmayan melodiler çalınmaya başladı..Ses meğersem alt komşumuzdan geliyomuş.Normalde gecenin belli bi vaktinden sora müzik sesinin dışarıdan duyulmasına karşı bi insan da olsam o gece çalınan müziğin etkileyiciliğinden olsa gerek ağzımı açıp bişey diyemedim..Hatta ve hatta aaa bu akşam da bekliyoruz aynı performansı Mesut bey die de takıldım ertesi gün..

Ben böyle rahatlatıcı,dinlendirici müzkleri sevdiğimden ötürü ilgimi çekti çalan şarkılar.Hatta hangi cd bu ben de aliym falan derken cd olmadığını bütün bu benzersiz ve etkileyici müziklerin bi radyo istasyonundan çıktığını öğrendim ve öğrendiğim gibi de burda paylaşmak istedim..

107,4 Radyo Voyage sayesinde artık kulaklarımızın pası silindi,dert keder kalmadı efenim:) Allah razı olsun bizim komşularımızdan ne faydalı insanlar onlar öyle:)

Müsait bi zamanda biraz dinleyin gözleri kapatın kendinizi müziğe kaptırın derim ben.Zaten ne demek istediğimi o zaman anlıycaksınız;)

İ.

20 Temmuz 2010 Salı

Ben Geldim Hoşgeldim

Uzunca bir zamandır yoktum efendim.Yaklaşık 1 hafta önce arkadaşlarımla Kuşadası'na gitmiştik tatile.Sonra da bir yorgunluk bir telaş yazasım yok.Aynı sendrom devam ediyo hala daha aslında: Tembellik sendromu.

Bu durumu nası aşıcamı da bilmiyorum..Yapmak istediğim yapmam gereken çok şeyim varken nası bi lüks nası bi rahatlıktır benimki aklım almıo vallahi..Bi bilen varsa bu sendromu nası yenebilcemi bişeyler yazıversin lütfen ben kafayı yemeden..

İlug@

6 Temmuz 2010 Salı

Şaşayazdım Ben

Bilmiyorum duyanınız ya da göreniniz veya veya kullanananız var mı ama 26,000 liraya çanta varmış çantacılarda.Evet evet yanlış duymadınız eski parayla tam tamına 26 milyar oluyor kendileri..

Ohannes!! Şaka gibi!!Kal gelir adama yaw bu paraya bi çanta alırsan..Yani bence gelmeli:)

Hemen çantayla ilgili detaylara geçiyorum;

Türkiye'de sadece 15 kişide varmış,dünyada da 300 kişi kullanıyomuş bu çantaları efenim.Kobra derisinin botoksla yumuşatılmış haliymiş bu çantalar.Bi de öyle eskidi,yırtıldı falan derdi de yokmuş.Şarap gibi olduğuna dair de söylemler var medyada..Yani eskiyince daha çok güzelleşiyomuş.Torunlara bile miras bırakılabilirmiş yani düşünün eskime kavramının genişliğini:)

Bu çantaları kullanan bayanlar kendilerini çok pozitif hissediyolarmış ve hayata bakış açıları çok optimistik oluyomuş..Bak sen şu botokslu çantanın ettiğine yaa:)

Mezun da oldum hazır.Acaba annemden mezuniyet hediyesi olarak araba yerine bu çantalardan mı aldırsam naapsam ki:) Ama yok yaa..Taşıyamam ben onu.Maazallah kapkaç olurum bilmemle olurum sora çantanın içindekine mi yanasın çantanın kendisine mi..Bela getirir öylesi bana walla:)

Yani hani gırgır geçiyorum,gülüyorum gibi gözükse de aslında üzüldüm ben bu duruma.Tüm dünyada 300 kişi kullanıyomuş,bizim ülkemizde de 15 kişide varmış.Orana bakılcak olursa güzel ülkemin insanlarının ne kadar zengin olduğu çıkıyo ortaya.Korkunç bi oran var ortada di mi ya..300 e 15..tiheytihey..Güzel ülkemin güzel insanlarına bak sen hele..

Allah bilir buna 26 milyar para veren insanlar, yanlarında hizmet eden yardımcılarının sosyal imkanlarını sağlamıolardır ya da maaşlarını aksatıyolardır..Allah bilir..

Böyle işte benim insanım.Nerde hava cıva boş şeyler var bunlarla uğraşır.Gösteriş olsun lüks olsun pahalı olsun da varsın sigortasız insanlar çalıştırsın yanında.Mühim değil! Mühim olan O çantasıyla çevresinde kendi gibi olan insanlara hava atsın,kendini mutlu hissetsin..

Ne kadar adaletsiz bi dünyada yaşıyoruz.Bi kesim gerçekten karnını doyuracak ekmeği bulabilmek için çöpleri eşeliyo hatta bazıları o imkanı bile bulamıyo..Diğer yandan bi kesim de 26 milyarını bi anda böyle gereksiz şeylere gözünü kırpmadan yatırabiliyo..Anlamakta zorlanıyorum bu düzeni çoğu zaman..Bilemedim onu ben!

İ.

4 Temmuz 2010 Pazar

Tembel İlu!

Tüm bir gün..Evet..Kocaman bir pazar gününü hiçbir şey yapmadan geçirdim ya da ziyan ettim.Hayırlı uğurlu olsun vatana millete efendim.

Oysa ki okuldan mezun olmadan önce..Çok değil yaklaşık 1 ay öncesinde son finallerime girip onların stresini çekerken dilemiyo muydum Allahım noolursun bi an önce bitsin ve hiç bi şey yapamıycam günlere geliym,aptal aptal evde dolaniym artık bi an önce mezun oliym diye..Hatta ders çalışma kısmına ara verip finallerden sora yapcaklarımın listesini de çıkarıyodum.Fotoğraf çek,adalara git,alışveriş yap..vs diye.

Yok annem yoook..Wallaha bu insanoğluna rahatlık yaramıyo.Anladım onu ben.Ders olsa bi dert olmasa ayrı dert..Hayret bi şey yaa...

Bi sürü filmler izlemem lazım indirdim o kadar özene bezene yok..Paşa keyfim istemiyo.Kitaplar okuyim,fotoğraf çekiym diyorum.Yok.Ona da yok efendim!

Benim canım dayak istiyo walla..Anladım sanki ben yavaş yavaş.Böyle okkalı bi dayağa ihtiyacım var.Silkinip kendime gelip eski versiyonuma dönmem lazım.Yoksa böyle bi insan değildim ben.Yok yok..Wallaha da değildim hani..Resmen coach potatoluğa doğru gidiyorum ben.Durum fena a dostlar!

Sabah gazete okudum bi süre sora sıkıldım attım kenara..Müzik dinliyim dedim sıkıldım çıkardım kulaklıkları..Şimdi de yazı yazıym dedim ama ne yazık ki bundan da sıkıldım.Burda bitiriyorum.Yeter!!


Offpoff İlu...

28 Haziran 2010 Pazartesi

Bu Bir Mezun İnsan Yazısıdır!


Eveet sayın izleyiciler..Şu anda yazmış olduğum ve okumuş olduğunuz bu satırları artık mezun olmuş,üniversitesini bitirmiş,hayatına kendi idealleri doğrultusunda yön vermek üzere olan bir yetişkin birey olarak yazıyorm:) Bu ne demek biliyo musunuz siz hıı?:)


Walla mutluluktan havalara uçuyorum desem abartmış sayılmam heralde.Her ne kadar çevrem ağlayan zırlayan insanlarla dolu da olsa gayet de mutluyum,huzurluyum herşeyden önemlisi gururluyum kendimle.16 senedir bu verilen eğitim mücadelesinin doruğuna ulaştım üniversite mezunu olarak daha ötesi var mı ki?


Cts günü klasik kep atma törenimiz de oldu.Tüm anneler babalar çocuklarının haklı gururunu paylaşmak için okuldaydılar.O coşkuya ortak oldular.Biraz fazla kalabalık ve havasızdı gerçi ortam ama hiç farkedilmedi bie çekilen sıkıntılar heyecan arasında.


Düşünüyorum da,daha doğrusu düşünmeye çalışıyorum da şu geçirdiğim 4 seneyi..ne çabuk geçmiş demekten alamıyorum kendimi.Daha dün gibi hatırlıyorum oysa ki üniversiteye kayıt olduğum günü,ilk kurulan arkadaşlıkları,ilk dersleri,zamanla kurulan ve git gide sağlamlaşan dostlukları..Hey gidi günler heeyy diyorum sonra da.Nerdeeen nereyeee di mi?


Finalleri vardıı,vizeleri vardııı,sabaha kadar abuk subuk latin latin terimleri ezberlemesi vardı,histolojisi,biyokimyası,immünolojisi vardıı...Hepsi birer anı oldu hafızalarda şimdi.Yaşanılan stresler,çekilen sıkıntılar çooook geride kaldı:)


Gerçi hepsinin tadı ayrıydı tabi.Üniversite deyince hemen aklıma gezme,tozma,eğlence geliyo herkes gibi.Mutlak özgürlük durumunun yanında,sorumlulukların artması hele ki benim gibi İstanbul Universitesindeysen anlamsız kurallar,yersiz bürokrasiyle mücadele insanı yaşlandırıyo,olgunlaştırıyo..İnsanı insan yapıyo üniversiteden mezun olmak.Onun için bu sıralar sorumsuz ve boş boş bi şekilde keyfini sürüyorum uzun bi zamandır özlemle beklediğim bu eşsiz zamanın:)


Gelecek herkese ne surprizler hazırlar bilinmez.Umarım herkes bi şekilde bu hayat mücadelesinden en az hasarla atlatır ne diyim.Bilemedim..


İlug@

22 Haziran 2010 Salı

P.S:Mimmm!!

Eveeet..C3moi tarafından mimlenmişim..Sevdim bu seferkini.Cevaplarken kendimi de tanımış oldum aslında birazcık.İyi oldu bu:)

FELSEFEM:İnsanlar için yararlı şeyler yapmaya çabalayıp iyi şekilde akılda kalabilmek..



HAYAT:Çok kısa olduğundan tadı çıkarılası süreç.Carpe diem!:)


ÇOCUKLUK:Yaşamımın her döneminde ah keşke çocuk olsam deyip de özlem duyduğum sorumluluğun minimum eğlencenin maksimum yaşandığı benzersiz dönem..Ahh keşkee...!:)



GÜNEŞ:Pek iyi anılarım yok kendileriyle.Zira beyaz tenli olduğumdan vücudumda oluşan yanıklardan dolayı bana acıyı,ızdırabı ve bu yaşanılanların ardından uykusuzluğu akla getiriyo.Tabi bi de tatilimin zehir olmasını da.



GÖZLER:Kelime ya da alfabe icat edilmemiş olmasaydı bence gayet de gözlerle anlaşılabilirdi:)



YILDIZLAR:Ulaşılmaz..



GÜZELLİK:Geçici..



SEVGİ:Sıradan..Bir kediyi,köpeği,çiçeği,böceği de sevebilir insan..



AŞK:Mantıkla verilmiş bir mantıksızlık..Ayakların yerden kesilmesi..Yüzdeki şapşal gülümseme..etc.



MÜZİK:Kesinlikle ruhun gıdası!



DOST:Gerçek anlamda bi elimin 5 parmağını geçmeyecek kadar az..



PARA:Bi çok şeyin kapısını açan anahtar..



ZAMAN:Su gibi..



ERKEKLER:Sözüm meclisten dışarı ama kadınlarla kıyaslandıklarında son derece saflar..Kusura bakmayın beyler:)



SAVAŞ:Son derece gereksiz,çağdışı,medeniyetsizce..Savaş demeyin bana gerçekten içim acıyo..



AĞLAMAK:Benim bayıla bayıla yaptığım bi çeşit rahatlama aracım.Hatta en etkili rahatlama aracım diyebilirim:)Deneyimlerime göre 15 dk hıçkıra hıçkıra ağlamak,ardından pamuk gibi bi bünye yaratıyo insanda..Tarafımdan çokca test edilip onaylandı:)



DENİZ:Mutlak huzur.



AYNA:Her gün en az yarım saat karşısında vakit geçirdiğim odamın en sevdiğim eşyası:)



HAYAL:Bir gün mutlaka gerçek olcana inandığım rüyamsı düşünce ürünleri..



Gelelim mimleri yaymaya:) weba,smarthood,Giza,maRLa,JuVe cevaplamaya çalışsınlar bakalım..



Benden bu kadar:)



İluş(:)

13 Haziran 2010 Pazar

Çok Bereketli Bir Yaz

Benim gerçekten çok önem verdiğim,müziğini doyasıya dinlemekten bıkmadığım ve elimde avucumda ne varsa tüm paramı konserlerine verebilcem sayılı insanlar vardır.Yann Tiersen olsun,Beirut olsun,Norah Jones,The Cranberries,Loreena Mc Kennit,Jason Mraz..

Bunlar gelsinler böyle odamda kursunlar orkestralarını falan ben uyumadan önce her biri teker teker konser verip gitsinler istiyorum..Daha doğrusu hayal ediyorum diyelim:)

İşteee..Bu yaz o bakımdan bereketli bi yaz olacak benim için:)Neden mi?

Çünkü 22 Temmuz'da The Cranberries konseri var.Biletleri şubatta çoktan alındı bile:) Her ne kadar lise döneminde dinlediğim,her şarkıda çok değişik anıları barındırıyor olsa da o müzikleri,belki de o müziklerle o anılara dönmeyi seviyorum.. :)

Sonra gelelim 11 Temmuz'a..Uzun zamandır bekliyodum.Durmadan biletleri çıksın diye biletix e bakıp bakıp takip ediyodum.Geçtiğimiz hafta sonunda büyük üstad Yann Tiersen'in Dolmabahçe Küçükçiftlik'de olacak olan konserinin biletleri satışa çıktı.Detay için lütfen tık.:)

Gerçi Yann Tiersen için annem mırın kırın ediyo.Yok efendim kaç konsere gitcekmişim de durmadan bunlara böyle para mı yetişirmiş de bilmemle de..Napalım ama bu benim suçum değil ki?Bu insanlar her sene gelen insanlar değil di mi.Gitmezsek ayıp olur sanki.Bilgisayarımda milyon tane şarkıları olan bu insanları yerinde görüp izlemek dahası o muazzam coşkuya ortak olmak düşündükçe bile bana heyecan veriyo.Kendimi orda düşünemiyorum bile!

Wohooo!! Gitmeliyim yannız şu anda onu kanımda hissettim:)

İ.

6 Haziran 2010 Pazar

Let Go

http://www.dailymotion.com/video/x4oj5k_let-go-frou-frou_music

İki gündür deli gibi dinlediğim tek şarkıdır kendileri.Garden State filminin soundtrack i..

Frou Frou-Let Go

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Neden!?

Bu sene son senem okulumda..4 senelik üniversite maceramın sonuna geliyorum diye yarı sevinç yarı hüzün kaplı içim..Okul bitiyo.Meslek ve gelecek kaygısı okumaktan beter gelicek insana.Hissediyorum bunu şimdiden.Hele ki ders anlatımları bitip okula finaller için gidip gelirken hiç bitmese diye kendi kendime düşünüyorum.Keşke hep böyle ekmek elden su gölden laylaygoygoy vaziyetinde okula gitsek derslere girsek sınav zamanı da sınavlarımızı versek ne güzel olurdu di mi?

Güzel mi olurdu?..Tabi ki olmazdı.Hem de hiç olmazdı.Ben okulumdan "hayırlısıyla" bi mezun olabilsem bu sene başka da bi şey istemiyorum!

Dün Bakteri Genetiği denilen,özünde zevkli ve bi o kadar öğretici olan fakat fakat dersi veren hocası tarafından ekstra kasınç ve bi o kadar stres dolu bi final geçirdim..Daha doğrusu bölüm olarak geçirdik.

Tamam anlıyorum..Bazı hocaların tarzı bu.Hani ben en zorum,benim dersimden geçmek her baba yiğidin harcı değil gibi enteresan tripleri olabiliyo.Kabul! Ama neden bu durumu son sene son dönem son sınavlarına giren öğrencilere yapıyosun ki.Hele ki bu öğrenciler senin dersine azami bi şekilde devamlılık gösterip ağzından çıkan her kelimeyi her vurguyu yazıya dökerken..

Morali bozuk bi grup öğrenci hocanın yanına gittiğinde de bütten ya da tek ders ten geçen adam diplomayı çoktan haketmiştir gibi bi yorumla karşılaşınca varın gerisini siz düşünün..

Neden final sorularını özellikle ve itinayla tutturduğun notlardan ve hazırladığın dökümanlardan sormuyosun ki? Neden gereksiz kasmalara giriyosun ki? Neden onca insanın bunca emeğine,zamanına,uykusuna,psikolojisine yazık ediyosun ki?

Cidden bilemedim ben bunu!

P.S: Artık bu okuldan bi an önce mezun olabilmek istiyorum ben!!Lütfen...


İlug@

20 Mayıs 2010 Perşembe

Yazamıyorum ki..

Uzun zamandır gönderemiyorum buraya yazılar..Hep planlıyorum aslında..Aklımda da yazılası bi ton şey varken yazamıyorum..Bu aralar son final dönemimin getirdiği ekstra stres ve bunun yanında havada bulunan aşk kokusunun yaratmış olduğu ekstra mutluluk halindeyim:) Finallerden sonra dönüşüm muhteşem olcak diyor ve wait and see diyerek kısa süre de olsa ayrılıyorum buralardan:)

İ.

9 Mayıs 2010 Pazar

A.L.E.S.

Bugün çok güzel ve de keyifli bi anneler günü geçirmiş olmama rağmen aynı keyfi ne yazık ki saat 09,30 da girmiş olduğum ALES'den alamadım..böhüböhüböhüüü:/

Daha da fazla yazasım yok.Sıkıntılıyım..hıhh!!

İlu!

30 Nisan 2010 Cuma

-Uğursuz İluga-


Walla başlıkta ne diyosa aynısından..Uğursuzum ben a dostlar..Özellikle ulaşım araçları konusunda benle boy ölçüşebilcek kimseyi de tanımıyorum ben:)Bi insan her ulaşım aracına bindiğinde mutlaka bi şeyler olur mu yaa..Otobüste,tramwayda,trende,uçakta,gemide..


Günlük hayatımda otobüs ve tramwayı sıkça kullandığımdan dolayı en fazla olay oralarda yaşanıyo tabi.. eğer ki o araçta ben varsam yandınız diyorum resmen.Artık arkadaşlarım benimle beraber gitmemek için ellerinden geleni ardına koymuyolar.e haklı insanlar ne yapsınlar ki!


İki hafta önce bu durumu bilen bi arkadaşımla beraber okuldan çıktık,Taksim'e gitmek için durakta otobüs bekliyoruz.Yalnız bekleme dediğmde rahat bi 20-30 dk beklemiş vaziyetteyiz.Her yere otobüs geliyo bizim Taksim'e yok arkadaş.Hep de böyle olur ya beklediğin otobüsler gelmez en alakasız olanlar da peşpeşe gelirler hesabı.Bu zaman sürecinde de öfleyip pöflüyoruz.Sinemaya gidicektik çünkü,zaman kısıtlamamız var yani.Neyse en sonunda ufuklarda o sabırsızlıkla beklenen Taksim otobüsü gözüktü.Aldı bizi bi mutluluk anı..Hollleey modundayız,kendi çapımızda kopuyoruz falan..Geldi geldi geldi..Tam durağa 50 m kala kıro tipli bi sürücüsü olan adam otobüsün önündeansızın duruverdi.Adam bi hışımla kürtçe bi şeyler söylemeye başladı.Bizim şoför daha çok sinirlendi.Sonra kırocan adam arabasından indi,yiyosa gelsene aşağıya lan diye bağırdı.Şoför de tam inicekti de yolcular inmesine engel oldular..Kırocan hala bağırmaya devam etti,gel de sıkıym ayaklarına diye..Neyse kırocan arabasını da alıp uzaklaştı olay yerinden..Sonra ne mi oldu? Otobüs şoförü o sinirden bilinçsiz bi şekilde durağa bile bakmadan önümüzden geçttiiii ve de gittiiii...Ardından da arkadaşım bana söylenmeye başladı Yine sen yine olay abi yeter yaaa..vs. diye.Kız haklı ne diyim ki ben şimdi buna.Bilemedim!


Geçtiğimiz sene de önceki yazılarımı okuyanlar bilirler yazın Amerika'ya gitmiştim ben.E tabi direk uçuş çok zor ve de pahalı.Söz konusu Amerika olunca gerisi teferruat dermişim:) Şaka bi yana uçağım Hollanda aktarmalıydı.Herşey çok güzel zamanında uçağımıza bindik.Hostesler son güvenlik uyarılarını yaptılar.Motorlar çalıştı.Uçak pistte tam hareket etmeye başlıycaktı ki birden şiddetli bi gök gürlemesi ve ardından bardaktan boşanırcasına yağan yağmur uçağımın yaklaşık 2 saat geç kalkmasına,insanların o kadar saat uçak içerisinde yağan yağmurun bi an önce dinmesini dilemesine ve insanların 2 saat boyunca uçak içerisinde mahsur kalmasına sebep oldu.Hani otobüsü tramwayı anladık da bu uçak da nesi ki arkadaş anlamadım ben onu?Kendim bile bu duruma şaşayazdım wallaha da...!


Bir defasında da yine okula giderken otobüsün arkasından başka bi otobüs geçirdi,büyük bi gürültüyle arka cam komple aşağıya indi.Ben de en arkanın bi önündeki koltukta oturuodum ama cam parçaları sıçradı tabi bana da.Allah tan çok fazla da bi şey olmadı yaa..


Lisedeyken de tam da ramazandı zaman.Okuldan arkadaşımla her günkü gibi otobüsümüze bindik evimize geliyoruz.Yolculardan birinin parası çalınmış cebinden.Adam sonradan farkediyo bunu.Sonrasında bunu şoföre söylüyo.Tam benim evime 2 durak kala otobüsü durdurtuyo.Polisi çağırıyo.Bu esnada tabi hiç bi yolcunun inmesine izin verilmiyo.Herkesin üstünün aranmasını istiyo ama yolcular izin vermiyolar buna.Hatta adama kızıyolar şaban mısın be adam dikkat etseydin madem cebindeki paraya diyolar.Zaten polisin de böyle bi arama yetkisi yokmuş yolun ortasında duran otobüste.Anca karakola gitmeliymiş otobüs herkesin aranabilmesi için diyo.Adam da kabul ediyo.O iftar vakti koskoca otobüs karakola gidiyo yolcusuyla falan ama herkes fena halde sinirli ve gergin.Hem açlığın verdiği extra sinirlilik hali hem de yaşlı teyzemin de dediği gibi adamın şabanlığının sorumlusu bi otobüs dolusu insan olmamalı diye.Neyse karakola gelir gibi oluyoruz ama insanların söylenmesi adama tak ediyo,lanet olsun diyip aramanın sonlandırılmasını istiyo ve biz de mahsur kaldığımız yaklaşık 2 saati de özgürlükle noktalıyoruz.Ne ekşın di mi ya.Tıpkı Amerikan filmlerindeki gibi:)alıştım ben artık:)


En son dün de yine bindiğim halk otobüsünde kavga çıktı.Otobüsün muavini her muavin gibi klasik boşlukları doldurun dedi arka tarafa.İçlerinden biri de nereye gidelim lan şerefsiz deyiverdi.Sen misin bunu diyen? Muavin başladı sen kime şerefsiz diyosun lan,sen bana nası şerefsiz dersin,hayvanoğlu hayvan,erkeksen son durağa gelirsin dedi..Herkes sessiz bi şekilde ikilinin kavgasına şahit oluo yannız sabah sabah.Adam bi ara otobüsü durdurdu,in lan aşağıya diye nası bağırıyo..Hey allahım yaa!!


Hakkaten şaşırmamak lazım yaa..Söz konusu araçta ben varsam mutlaka ama mutlaka ufak da olsa bi şeyler olur.Olmalı!Ya lastiği patlamalı,ya kavga olmalı,ya hırsızlık,ya kaza,ya yağmur çamur..Bi şeyler bi şeyler..Uğursuzum ben..wallaha da billaha da uğursuzum işte!

Uğursuz İlu...

23 Nisan 2010 Cuma

Bugün 23 Nisan..Neşe Doluyor İnsan..

Evet efendim..23 Nisanlar eskiden bizim evimizde çocuk bayramı olarak kutlanıyordu.Atamız sağolsun bu vatanı bize emanet etmekle kalmadı tüm dünyada eşi benzeri olmayan bir bayramı da tüm çocuklara armağan etti..Bu kapsamda da bizi mutlu etmek adına yapılan bir sürü planlar programlar,balonlar,güzel kıyafetler,gezmeler tozmalar,şekerlemeler bu planın temel taşlarındandı..Amma velakin zaman gelip geçince insanlar da büyüyünce 23 Nisan bizim bayramımız olmaktan çıktı mı sanıyorsunuz?

Böyle düşünüyorsanız kocaman bir yanılgı içine giriyosunuz demektir:)
Çünkü bizim gibi annesi çalışan bi aile için 23 Nisan eskisi gibi olamasa da yine gezmeler,tozmalar,başbaşa vakit geçirmeler demektir:)

Bu hatta öyle bi hal aldı ki her sene geleneksel bi şekilde aksatmadan 23 Nisanlarımızda gezeriz,tozarız,kafa boşaltırız hep beraber..Tıpkı bayram gibi..

Bu seneki adresimiz de benim çocukluğumun geçtiği,her bi köşesinde ayrı ayrı anılara sahip
olduğum Kadıköy'dü.
Kadıköy'ün insanımsı bi yanı var bence..Duyguları,düşünceleri,zevkleri var..Yaşıyo Kadıköy..Ölü değil diğer yerler gibi.


Kültürlü,gururlu ve kendinden emin o tavrını seviyorum ben Kadıköy'ün.Kadıköy'de de kendi gibi insanlar oturuo gibi geliyo bana.Nası Nişantaşı'nda Nişantaşı gibi insanlar oturuosa Kadıköy'de de Kadıköy gibi insanlar oturuyo.Bilinçli,kültürlü,saygılı..GerçiKadıköy'ü de Kadıköy yapan bizler değil miyiz diycek olanlarınız olabilir tabi ama bilmiyorum işte..Seviyorum ben o entellektüel havayı:) Belki de bunda en büyük etken çocukluğumun oralarda geçmiş olmasıdır..

Eskiden ne çok giderdim sahildeki hayvan satılan yerlere..Gerçi uzunca bir zamandır yok ama..Orası boş kalmış mesela.Ya da ilk sinemama yine Kadıköy Bahariye sinemasında gitmiştim.Aslan Kral olması lazım yanlış hatırlamıyorsam.Ya da ilk tiyatroma da yine ilkokul 2 ye giderken Haldun Taner Sahnesi'nde gitmiştim.Onun dışında Maraş dondurmacısından dondurma kapma hırsına ilk defa o zaman erişmiştim:) Bayramda anneme orda bi mağazada gördüğüm kırmızı pileli eteği alması için az yalvarmamıştım.19T hattı hala daha aklımda.Öyle bi kazınmış ki beynime..:)

Sonra..AnnemleAkbank'a az gitmemiştim.İlkokuldayken kendimi denemek için dershanelerin yaptığı sınavlara az katılmamıştım oralarda.Aklımda kalan tek dershane de Denge dershanesiydi.Tam Kadıköy Evlendirme Dairesi'nin karşısındaydı hatta.Şu anda orda olcanı sanmıyorum gerçi de..Neyse..:)

Bunlar ilk aklıma gelenler Kadıköy denince.Daha kimbilir neler gelicek aklıma biraz daha düşüncek olursam eğer:)

Neyse geçmişe mazi geleceğe niyazi diyerekten günümüze gelicek olursak şansımıza da bugün hava pek güzeldi.Bindik vapurumuza da,aldık simitlerimizi de.Martılara atcaz ya..Nası da havada yakalıyo keratalar bi görmelisiniz yaa..Benim en büyük zevklerimden biri aslında vapurda martılara simit atmak.Öyle mutlu oluyorum ki benim attığım simitler kursaklarından geçince..Yiğin martılarım yiğin diye konuşasım bile geliyo onlarla da o kadar da diil diyorum tabi:)

İşte bugün de bindik vapurumuza..Uzunca bir zamandır binmiyorduk hep birlikte.Simit attık martılara da.Kadıköy'ün o eşsiz atmosferinde de keyifle dolaştık.Sahaflardan aradığım kitabı buldum.Bi kaç değişik incik boncuk aldım Sanatkarlar Sokağı'ndan da..Süslüyüm ya hani..Ne süs ne süs:)

Sonra yemek yedik bi yerde..Tam dönerken de okuldan arkadaşımla karşılaştık:) Dünya ne küçük yahuu dedik..Sonrasında da yine geldiğimiz vapurla geri döndük.Şimdi de bacaklarımı uzattım kahvemle beraber bu yazıyı paylaşıyorum burada:)

Mutluyum..Huzurluyum..Ama..Çooook..Yorgunum!!:)
İlug@(:)

21 Nisan 2010 Çarşamba

Offf Mofff Pofff

Ne yapsam ne yapsam
Bir hamak alıp sallansam
Kurtulur muyum bunalımdan
Hamakta sallansam..


Ne kadar enteresan!

Sıkıntılı İlu!!

17 Nisan 2010 Cumartesi

Dogville(2003)

Muhtemelen biliyorsunuzdur ama ben yine de söyleyeyim..Her haftasonu Hürriyet gazetesi çok güzel filmler veriyo 2,25 tl ye.Hem de bildiğin orjinal dvd ler..Almadan önce tabi internetten bakıyorum o hafta verceği filme,eğer güzel bi filmse de alıyorum..Bu şekilde bi sürü film sahibi oldum.Hatta küçük çaplı bir film arşivi oluşturdum bile diyebilirim:)

Onlardan birini vizelerden dolayı izleyememiştim.Hem uzundu da üstelik..Tamı tamına 170 dakika..Hep ertelemiştim de kısmet bu akşamaymış.

İsmini duymuş olanlarınız vardır belki ya da izleyenleriniz de olabilir..Nicole Kidman başrolünü paylaşıyo..Dogville.

İzlemeye başladığım ilk 15 dakikada itiraf etmeliyim ki bu film de ne böyle yaa,Nicole Kidman nasıl olur da böyle dandik bi işte yer alır die düşünmüştüm.Çünkü film baştan sona kadar,olan biten herşey çizgilerle belirlenmiş bir tiyatro sahnesinde geçiyor.Sanki bir tiyatro izliyormuş izlenimi yaratıyo izleyicide..Bir de kasabayı ve orda yaşayan insanları tanıtan bir dış ses var ki İngiliz aksanıyla konuşan..Lise hazırlıkta bizlere yapılan listening sınavları izlenimi verdi bana:)
Ama bu zorlu 15 dakikayı atlatan izleyici filme dahil olmakta zorlanmıyor ve birden kendini o küçük Dogville kasabasının halkından biri gibi hissediyo.O koskoca 170dakikanın nasıl geçtiğini anlamıyor ve filmin sonuna doğru böylesi bir deneysel başyapıtın herkes tarafından izlenmesinin zorunlu tutulması gerektiğine inanıyor:)

Film kapağının arkasındaki yazıyı direk olarak burda paylaşmak gerekirse;
"Gangsterlerden kaçan Grace(Nicole Kidman),'Dogville' isimli küçük bir kasabaya sığınır.Kasabanın önemli kişilerinden biri olan Tom(Paul Bettany)'un da yardımıylaGrace'in kasabada kalmasına,kasaba halkı tarafından oylanarak karar verilir.Herkes Grace'e yardımcı olmak için seferber olur.Çok geçmeden kasaba halkına kendisini sevdiren Grace,kendisine yapılan iyiliklerin bedelini bir şekilde ödeyecek ve iyiliğin göreceli bir kavram olduğunu anlayacaktır.Fakat onun da,Dogville halkını şok edecek büyük bir sırrı vardır."

Özellikle filmin vurucu sahnelerinden biri olan Chuck'ın Grace'e tecavüz sahnesi bence sinema tarihinde yıllarca unutulmayacak bir özelliğe sahip.Nicole Kidman tecavüze uğrarken yönetmenimiz Lars Von Trier öyle bir şekilde yansıtmış ki,evler arasında sınır çizgilerle belirlenip normal şartlar altında herkes herşeyi görebilecek durumdayken arada bulunan soyut sınırlar aslında kimsenin bi şey görmemesini sağlıyo.Ve kamera tüm sahneyi aldığı zaman da herkesin işine gücüne daldığınıve sahnenin bir köşesinde de Chuck'ın vahşice tecavüz ettiğini izleyiciden başka kimse göremiyor.

Normal hayatta da böyle değil miyiz zaten? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı yer etmiş dünyanın her yerinde.Hepimiz 3 maymunu oynamıyo muyuz gerçek hayatlarımızda da..Görmedim,duymadım,bilmiyorum!

Son sahnede de gangsterlerin Grace'i almaya geldiğinde Grace tüm kasabayı yakmalarını ve çocukların dahil herkesin teker teker vurulmasını istiyo.Ama babasının silahını alıp o "çok sevgili Tom" 'u kendi elleriyle büyük bir zevkle öldürüyo.Çünkü o Tom'a aşıktır ve de onu babasına-gangsterlere teslim edip ihanet eden Tom'dan başkası değildir.Bunları düşünerek büyük bir soğukkanlılıkla son elvedasını ediyo aşkına ve o tetiğe dokunarak kasabada yaşayan son tek insan olan Tom'u da hakettiği yere gönderiyor..

Ne kadar anlatabilirim daha ne diyebilirim ki o muazzam 170 dakikadan sonra..

Bu Lars Von Tries imzalı 2003 yapımı başyapıtı kesinlikle izlemelisiniz,izletmelisiniz diyorum ben..İyi seyirler şimdiden herkese:)
İlug@(:)

11 Nisan 2010 Pazar

These Songs Of Freedom


Bu satırları sevgili üstad Bob Marley'in "Redemption Song" uyla birlikte yazıyorum.Özgürüm,hürüm,bağımsızım..tiheytiheytihey..=)


Dün itibariyle vizelere çok ekşın bir şekilde nokta koyduk..Tam tamına bir günde 5 adet..Evet evet yanlış duymadınız.Tam tamına 5 sınav olarak stresli ve de son vize dönemimin sonuna geldik.Sondu çünkü bu sene okulum bitiyor..


Bu durum bir avantaj mıdır benim için yoksa dezavantaj mıdır acaba? Bir kere bu bünye 5 sınavı da gördü ya artık herşeyin üstesinden gelirim havası yapıştı üstüme.Bi de havam oldu tabi,"ben bi günde 5 sınav olmuş adamım kime anlatıon sen bu masalları be" tarzında konuşmalar için malzeme oldu bana:) Ayrıca ilerde çocuklarım olduğunda "sizi gidi küçük veletler!Sizin bu anneniz var ya zamanında 5 sınavı bi günde başarıyla vermiş kadındı.Bi sınavınızın üstesinden gelemiyosunuz..Şimdi hemen gidip ders çalışıyosunuz..Derhal!!" tarzında kurcam cümleler de sanırsam çocuklarımdan torunlarıma miras olarak kalıcaktır.İnanıyorum buna!


Sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum.Stresli,heyecanlı,yorucu sınav dönemlerimi geride bırakıyor olmam tabi ki sevinilesi bir durum..Amma velakin gelecek kaygısı,meslek telaşı..vs. daha büyük heyecan ve de gerilim sağlıycakmış gibi geliyo bana.Gerçi daha 2 sene yüksek lisans yapmayı planlıorum ama bakalım artık.Nasip kısmet herşey..Şuraya ne yazılıosa o demiyo mu insanlar alınlarını gösterip..Aynen öyle işte..:)


Bugün de annemle beraber Eyvah Eyvah'a gittik.Ne zamandır gidicez gidicez bi türlü fırsat bulamamıştık.Ya yer olmuyodu ya benim sınav dönemime denk geliyodu.Hep bişeyler bişeyler.
Biz zaten Trakya'lı olduğumuz için pek yabancı gelmedi.Ondan olmuş olucak ki çok keyif aldık filmden.Eğlenceliydi bayağı.Eğer eğlenceli bir 100 dk geçirmek istiyorsanız gitmenizi tavsiye ediyorum.


Bu sınav zamanlarındayken herkesin olur ya kafasında hayalleri..Dersi kitapları bırakır da sınav sonrası için planlar kurar falan..İşte ben onu en çok yapanlardanım heralde.Öyle ki bırakıorum dersi mersi,en yoğunlaşmam gereken zaman diliminde alıyorum elime kağıt kalem.Başlıyorum liste yapmaya..=)Yawrum annem de elimde kağıt kalem yazıp çizerken harıl harıl ders çalışıyorum sanıyo olcak ki odamdan içeri burnunu dahi sokamıo dikkatim dağılmasın die..Hey allahım ya:)Annecim benim..


Neyse..Gelelim yazıp çizdiğim listeme..


Bu sefer listemin başında tabii ki film festivali geliyo.Benim gibi film izlemeye bayılan bi insan için aksi düşünülemez zaten di mi ya:)


Ayrıca da her ayımı bi yazara ayıran bi insan olarak bu ayı Marc Levy'nin kitaplarını okumaya adadım.Bu yazarın ilk ve şu anda tek okuduğum kitabı "Keşke Gerçek Olsa"bu gece itibariyle bitti.Gerçi bunun filmi de varmış ben sonradan öğrendim."Just Like Heaven"..


Kitap hem aşk aynı zamanda da biraz bilimkurgu barındırıyo bünyesinde..Öyle ki işten yorgun argın gelmiş olan Arthur'un banyo dolabını açmasıyla karşılaştığı,bedeni geçirdiği bir trafik kazasından dolayı komada olan ama ruhu serbest olarak dolaşıp fani olarak sadece Arthur'la iletişime geçebilen Lauren'in hikayesini anlatıyor...Bir süre sonra aralarında gelişen duygusal yakınlaşmanın enteresan ve bilimkurgu şekilde anlatılmasıyla bi anda kitaba dahil oluyosunuz anlamadan..Şimdi kitabın devamı niteliğinde olan "Sizi Tekrar Görmek" i almam lazım.Çok heyecanlı bir yerde bitti çünkü kitap..


Neyse kitap olayını da bitirdikten sonra sırada 23 Nisan'da ailemle beraber adeta geleneksel hale getirdiğimiz gezme faslı var.Her 23 Nisan'da yapıyoruz biz bunu..Bu sene Kadiköy'e gidelim dedik.Hem ne zamandır vapura binmemiştim hem de benim çocukluğumun geçtiği yerleri görmek iyi geliyo bana.Anı tazelemiş oluyorum böylece..


En önemlisini en sona sakladım..Fotoğraf kursum için ben bolbol fotoğraf çekerim di mi ya=) Yaşasın fotoğraf çekmek!


Bunların dışında da naparım finallere kadar ben..Arkadaşlarımla buluşurum,gezerim..Kardeşimin okulu Güneydoğu'ya gezi düzenliyo..Mardin'i Şanlıurfa'yı görmeyi çok istiyorum.Belki oralara giderim onunla.Bolbolda foto çekerim.Sinemaya giderim,evde film izlerim,dizi izlerim.Arada okula uğrar son demlerimi yaşarım okulla..Son geyiklerimi çeviririm arkadaşlarımla.Başka da bi şey yapamadan final dönemim gelir..Ve ne olup bittiğini anlayamadan da 4 senemi noktalarım..


Bitti...
İ.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Mim Mam Mom!


Vizelerim bitti sayılır..Aslında bitmedi de dediğim gibi sayılır işte.Bu sene formasyon dersleri de aldığımdan cts günü sadece onların sınavları kaldı 5 tanecik..Onların da hepsini birer kere okusam yeter kanımca..Daha ne ama,di mi ya?
Yaklaşık bir hafta önce de C3Moi tarafında mimlenmiştim ve zamansızlıktan ertelemiştim..Şimdi o zamanı buldum ve de kendisine teşekkür ederek hemen sorularımı cevaplamaya başlıyorum:)

İsminiz:Sena

Yaşınız:22,5.Bu buçuk olayını sevmiyorum ama öyleyim şu anda=)

Mesleğiniz: Sefil bi öğrenciyim ben..

Boyunuz:1,60

Kilonuz:49

Ayak numaranız:37

Saç renginiz:Sarı,bal rengi...etc.

Göz renginiz:Yeşil,mavi,yerine göre gri...etc.

Kaç kardeşsiniz ve meslekleri: Bi tane kız kardeşim var.O da üniversite öğrencisi

Babanız:Bu soru için pas hakkımı kullanmak istiyorum:)

Anneniz: Uluslararası bir nakliyat firmasında ihracat sorumlusu

En beğendiğiniz huyunuz: Şartlar ne kadar kötü olursa olsun bardağın dolu tarafından bakabilmem.

Hiç beğenmediğiniz huyunuz:Gereğinden fazla inatçı olabilmem.Ben her ne kadar bunun böyle olmadığını düşünsem de çevremdekiler böyle olduğuma inandırdılar beni..Saolsunlar!:)

En beğendiğiniz yeriniz:Saçlarım.

En beğenmediğiniz yeriniz:Suratımda yazın daha da çoğalan çillerim.

Çantanızda mutlaka bulunmalı:Mp3 player ım.

Çantanızda asla bulunmaz:Tarak.

Arabanızın markası: Henüz arabam yok.En kısa zamanda alıcama inanıyorum ama:)

Hayalinizdeki araba: Ben pek araba modellerinden falan anlamadığım için küçük,sevimli aynı zamanda da konforlu ve de sağlam olsa fena olmaz:)

En sevdiğiniz yemek:Biber dolması çoban salata ikilisine tapıyorum adeta!

Hiç sevmediğiniz yemek:Bu soruyu ben az sevdiğiniz yemek olarak değiştirmek istiyorum ve de oyumu bamyadan yana kullanıyorum:) içerisinde bulunan sümük benzeri salgısı yemeğe hiç hoş olmayan bir boyut katıyo bence..Bykk!!

En sevdiğiniz hayvan:Köpek.

En korktuğunuz hayvan:Kurbağa.

Kullandığınız parfüm:Lacoste Touch Of Pink

Kullandığınız cilt bakım ürünleri:Düzenli olarak kullandığım ürün yok..Cildimin buna ihtiyacı da yok çok şükür:) Arada bir cildim kuruduğunda Arko Nem işimi görüyo benim:)

Her gün mutlaka yaparsınız: Müzik dinlerim

Her gün yapmayı ihmal edersiniz:Ayy aklıma gelmedi hiç bi şey..Sanırsam bi şeyi yapmam gerekiyosa zor da olsa yapıyorum:)

Karanlıktan korkar mısınız:Bu bence karanlıkla ilgili değil de ortamın güvenli olup olmamasıyla ilgili bir durum..Eğer tehlike içeren bi şey yoksa korkmam.Ama güvensiziçerikli şeyler varsa ortamda,aydınlık bile olsa korkarım:)

Korkutmayı sever misiniz: Soğuk şakalardan hoşlanmıyorum..Ama eğlenceli bi korkutma olcaksa neden olmasın ki?:)

Giyim tarzınız:Genelde klasikten kaçsam da staj yaptığımdan ötürü haftanın bi günü de olsa klasik giyinmeye katlanıyorum..Ama genel anlamda kendimi rahat hissettiğim kıyafetleri tercih ediyorum.

Asla giymeyeceğiniz:Bavul gibi olan,kızların bileklerinde nasıl taşıdıklarını hala akıl sır erdiremediğim çantaları sanırsam ben ömrüm boyunca giyemiycem.

Cep telefonunuzun markası:Nokia

Bilgisayarınızın markası: Desktop Philips,laptop HP

Karşı cinste aradığınız özellik: Dürüstlük.

Karşı cinste hoşlandığınız tip: Walla 1,80 lerinde olsun,yakışıklı olsun,karizmatik olsun..:P Bu ne yaa=) Aklım fikrim uyuşsun yeter!

En beğendiğiniz oyuncular:Morgan Freeman,Nicole Kidman,Jack Nicholson..

Benzetildiğiniz bir oyuncu:Nicole Kidman'a benzediğimi bi kaç kişiden duydum.Her ne kadar inanamasam da mutlu oldum tabi:)

Film çevirmek istediğiniz bir ünlü: Morgan Freeman'la polisiye-macera filminde oynamak isterdim:)

Başka birşey yapmak istediğiniz ünlü:Ahaha..bu ne yaw:) yok,başka bi şey istemem ben.Belki hayatta olsaydı Charlie Chaplin'le oturup bi kahve içmek isterdim aslında.yalan değil:)

Tuttuğunuz takım:GS

Hangi dalda sporcu olmak isterdiniz:Tenis.

En büyük hayaliniz:Bir gün Kenya'ya gitmek!!

Gerçekleştirdiğiniz bir hayaliniz: Geçtiğimiz yaz ABD'ye gitmek.Benim hayatımdaki gelmiş geçmiş en büyük hayalimdi.Bunu gerçekleştirebilmek,diğerlerini de gerçekleştirebilcem konusunda cesaret verdi bana:)

Asla yapmam dediğiniz bir çılgınlık: Walla bungee-jumping i de yaptıktan sora her çılgınlığı yaparmışım gibi geliyo bana ama..hayırlısı:)

Yapabilirim dediğiniz bir çılgınlık:Şimdi sırada yüksek bir dağın zirvesine tırmanma hayali var ama..Haydi bakalım:)

Walla ben bunları doldururken acayip eğlendim.Kendimle ilgili bilmediğim yönlerimi keşfetmiş oldum böylece:) Zaten oldum olası da anket tarzı şeyleri doldurmaktanayrı bir keyif aldığımdan zor olmadı benim için:)

Şimdi mimler yayılsın bakalım..sevgili mel,Juve,Jayne ve de Giza da cevaplasınlar bakalım "mini" anketimizi:)
İlug@...(:)


27 Mart 2010 Cumartesi

KAPALIYIZ!


Korkunç ve de stresli bir vize dönemi içerisine girmiş bulunduğumuzdan dolayı yaklaşık 2 hafta bir süreyle KAPALIYIZ!

18 Mart 2010 Perşembe

Gezmek İstiyorum

Bugün uzun zamandır görüşemediğim dostumun aramasından belliydi günümün güzel ve enerjik geçiceği..O nun sesini duyunca öyle özlemişim ki,daha iyi anladım..
O mutluluk tüm gün boyunca yetti bana,inanın buna..Söz konusu şahıs şu anda çoook uzaklarda ve de 6-7 ay kadar da geleceğe benzemiyor..Kendisi deniz ulaştırma mühendisliği ya da daha açık ve seçik bir tabirle kaptanlık okuyor..Ve okulunun gerektirdiği zorunlu stajdan dolayı da uluslararası bir gemide tüm dünyayı geziyor..Pardonstaj yapıyor:)
İki gün önce Mısır'daydık,şimdi ise Kuzey Amerika'nın doğusuna gidiyoruz,daha var önümüzde uzunca yol diyo.Oradan sonra nereye gidiceksiniz dediğimde de valla bilmiyorumki sanırsam Güney Amerika,Ecuador taraflarına falan inicez diyo..Bolbol fotoğraf çek benim için diyorum.Çekerim yaa sorun değil o diyo..Bi havalar,bi gezmeler seziyorumcanım arkadaşımda..Tabii kendimde de buram buram kıskançlık kokan tavırlar..O kısmı hemen es geçiyorum:)
Niye ben zorunlu staj olarak bi lisede çocuklara ders anlatıyorum da o zorunlu staj olarak tüm dünyayı geziyo..Hıhh işte sana sayın E. kişisi..Hıhh!!
O nunla konuştuktan sonra ben de bi gaza gelmiş durumdayım ki sormayın gitsin..Hele ki geçtiğimiz yaz Amerika'ya da gidip gelmişken heryere gitmek sanki çok kolay,çoksıradan,bi dolmuş uzağımda sanki arka sokağımdaymış gibi..Keşke öyle olsa değil mi ya?
Ayakların fazla uzadı senin diyo annem bana ona da gezi planlarımdan bahsedince..Otur oturduğun yerde,sen o hakkını fazlasıyla kullandın diyo..
Ama bunların hiçbiri hayallere dalmaya engel değil tabi ki..Gitmek istediğin 10 yer belirle,biz senin sponsorun olucaz,sen de bolbol gezicen,fotoğraf çekicen diyen birileriolsa ne de mutlu olurdum..Hemen de belirlerdim listemi:)

1.Ecuador

Geçen sene Amerika'dayken tanıştığım ve hala daha görüştüğüm hayatımdaki önemli insanlardan biri olan arkadaşım Andrea'yı görmeye mutlaka giderdim..Gerçi bi şekilde O'nugörmem gerekeceğinden bunu bir hayalden ziyade bir plan olarak da niteleyebiliriz di mi ya:) Seneye kışın Türkiye'ye gelicek,belki bir sonraki sene de ben Ecuador'a giderim belli mi olur:)İlk fırsatta Ecuador'a gitmem lazım.. Çok özledim ben Andrea'yı..Çoookkk!!
2.Jamaica

Yine Amerika'dayken tanıştığım çok şeker iki insanı-Jason,Philemon(Philadelphia,Philips,Philipper...:) görmek için ve de Bob Marley'den dolayı belki de Jamaica'yı da merak ettiğimden sanırsambunu da bir hayalden ziyade bir plan olarak ileride bir gün mutlaka gerçekleştiririm diye düşünüyorum..

3.Taiwan

Bu kış teee Taiwan'lardan kalkıp hem bizleri hem de güzel ülkemizi görmeye gelen güzel insanları-Evelin,Kiwi- görmek için de benim de teee Taiwan'lara gitmem gerek diye düşünüyorum..İade-i ziyaret denen bir şey var,di mi ama=)

4.Kenya

En büyük hayallerimden birisi Kenya,Tanzanya..Afrika'ya gitmek..İnsanları,yaban hayatı,yaşayışları,kültürleri tanıyıp fotoğraflayabilmek..Umuyorum bir gün bu hayalimi gerçekleştirebilirim..

5.Mısır

Lisedeyken okuduğum Ramses serilerinden sonra bende oluşmuş olan Mısır aşkını anca oraya giderek dindirebileceğimi düşünüyorum..Piramitler,firavunlar,çöller..Oraları damutlaka görmem gerek!

6.Afganistan

Sebebini bilmiyorum ama sadece gitmeyi çok istediğimi biliyorum..
7.Hollanda

Amerika'ya giderken ve de gelirken Amsterdam Schiphol Havaalanında geçirdiğim saatlerin sonunda Hollanda'ya girememenin yarattığı eziklikten ve kızgınlıktan kaynaklanan bir durum bu bence..

8.Fransa

Amelie'nin çalıştığı o güzelim cafe yi,o manavı,parkı sokakları görebilmeyi o kadar çok istiyorum ki..Her ne kadar Fransızcam yok denecek kadar az da olsa umarım bir gün oralara da yolum düşer..

9.İrlanda

Ben Irlanda şarkıları kadar güzel ve daha eğlenceli şarkılar dinlememişimdir herhalde..O ne coşku,ne sevinç,ne büyük bir enerjidir öyle..Aman Allahım=) O coşkuyu buradaki,Irısh Pub lardan ziyade yerinde,coşkulu ve eğlenceli insanlarla beraber yaşamayı istiyorum..

10.Almanya

Zaten kapı komşusu gibi olduğumuz için bu isteğimin de çok zor gerçekleşceni düşünmüyorum ben..Biraz para biriktirmem herşeyi çözücektir kanımca=)
Şimcik..Tamamdır bu iş,al sen pasaportunu cebine,çantanı sırtına,makinanı boynuna git bakalım nereye gidiceksen diyen birileri çevremde olmuş olsaydı noolurdu heee..Noolurdu?

İluga(:)

15 Mart 2010 Pazartesi

Tarçın Kabuğundan Kolyem


Ve kızın birden gözleri doldu..Ağlamakla ağlamamak arasında gidip geldi gecenin bir yarısı..Kolay mı ya,çok çok,pek çok sevdiği o kolyesini bi anlık dikkatisizlik sonucu paramparça etmişti.Hem de sıradan bir kolye değildi o.Tarçın kabuğundan bir kolyeydi..


İnsanlara söylediğinde aaa hadi yaa nası ama gerçek tarçın mı peki,koklayabiliyo muyuz ki gibi enteresan tepkiler alıyodu..Hiç üşenmeden ve de yılmadan kolyeyi iki defa herhangi bir yere sürtmek yeterliydi o esrarengiz tarçın kokusunun bir anda etrafı sarması için..


Ama artık yoktu işte..Yoktu...Bi anlık dikkatsizlik sonucu paramparça etmişti.
Öyle bütünleşmişti ki onunla..Canı ne zaman sıkılsa kolyenin ucundaki fille konuşur ya da o muazzam tarçın kokusunu içine çekerek huzur bulur,bir nebze olsun rahatlardı..Kendini bu kadar özel ve iyi hissetmesini sağlayan bir şeyi daha olmamıştı kızın bugüne kadar..


Onu paramparça bir şekilde yerde görünce dayanamadı..Başladı ağlamaya..Ağlamaya başlamasıyla birlikte etrafta yoğun bir tarçın kokusu duyulmaya başladı.Hani demiştik ya kolyenin ucundaki fille kızın arasında gizli bir bağ var diye..Sanırsam kızın ağlamasına dayanamayan tarçın fil de daha fazla dayanamadı o göz yaşlarına ve kızın ağlamaya başlamasıyla beraber o mistik kokusunu odaya yayıverdi..Adeta kızı teselli eder gibi..



O ağlamasın da kim ağlasındı ki..Tarçın kabuğundan kolyesini,filini yok etmişti işte...


Üzgün "İlu"(:)

12 Mart 2010 Cuma

Michael Haneke

Benim son derece rahatsız ve huzursuz bir şekilde izlediğim ve izlerken de aynı zamanda büyük keyif aldığım filmlerin yönetmenidir.İzleyiciyi nasıl ve ne şekilde huysuzlandıracağını Haneke'den daha iyi bilen bir yönetmen daha yoktur bence.Zaten kendisine de sorulduğu zaman kimsenin kolayca ve içi rahat bir sekilde seyredemeyeceği filmler yaptığını söylemiştir.

Genelde kendisinin toplumsal sorunları,çarpıklaşmış insan ilişkilerini,iletişimsizliğin doğurduğu duyarsızlaşmayı yani duygusal buzlaşmayı ve bunun sonucunda oluşan şiddeti sade,yalın daaan diye tüm gerçekliğiyle sunan bir üslubu vardır.

Filmlerinde özellikle müzik kullanmaz,konuşmalardan çok görüntülere önem verir ve bir Haneke filmi bittiğinde,bu da neydi arkadaş vay anasını yaa der ve bu moddan da uzunca bir süre kurtulamazsınız.Çünkü adamın seyircide bırakmak istediği etki de tam anlamıyla budur!

Gel gelelim bu senenin festival filmlerine baktığımızda da Michael Haneke'nin ilk uzun metrajlı film olan 1989 yapımı Der Siebente Kontinent karşımıza çıkar.Bu filmi ben iki sene önce CNBC-E de izlemiştim.Yanılmıyorsam Aralık ayı Haneke ayıydı ve her cuma bir Haneke filmi vardı.Der Siebente Kontinent'de O'nunla tanışmamı sağlayan ve beni fazlasıyla etkileyen bir filmdi..

Detaylarını tam olarak hatırlayamıyacağım ama film mühendis bir babayla gözlükçü bir annenin kızı olan Eva'nın ailesinin,onun sorunlarına duyarsızlıklarıyla başlar.Aile bireyleri öyle ki sadece ve sadece yemek masasında bir araya gelirler,ihtiyaç halinde konuşarak birbirleriyle iletişime geçerler.Öyle ki anne ve baba sevişirken bile kıyafetlerini çıkarmayı gerek görmezler,üzerlerindeki kıyafetleriyle sevişirler duygusuz ve de ruhsuz bir şekilde.Yaptıkları tek şey zorunluluklarını yerine getirmektir.Bu durumdan rahatsız olan Eva,okuldaki arkadaşlarına ve öğretmenine kör olduğu yalanını uydurur.Eve geldiği zaman aynı yalanı evdekilere de uydurarak bu monotonluktan ve ilgisizlikten biraz olsun kurtulacağını düşünür ama annesinin suratına attığı hiç beklenmeyen o tokat adeta bizlere atılmış gibi bir etki yaratır izleyici üzerinde..

Filmin geriye kalan kısmında sayın yönetmenimiz herhalde yeter artık size bu kadar eğlence,şimdi gelelim fasulyenin faydalarına diye düşünmüş olacak ki bir anda şiddet içerikli sahneler yer alır.Anne,baba ve Eva ellerinde baltalarla evde ne var ne yoksa parçalamaya
başlarlar.Koltuklar,televizyonlar,camlar,kapılar..Baba evdeki tüm paraları parçalayıp klozete atar.Bu para parçalama sahnesi yaklaşık 10 dk boyunca devam eder..
Bu arada anne makyaj malzemelerini kırar,kıyafetlerini parça pinçik eder..
Aynı şekilde Eva'da kendisine ait ne varsa yok eder..Kitaplar,kalemler,oyuncak bebekler..
Siz artık bitse de gitsek olursunuz..Ama izlediğiniz film Michael Haneke filmidir.Herşeyin bu kadar kolay ve çabuk bitmeyeceğini bilmeniz gerekir.Aslında film daha yeni başlamıştır.

Her yer parçalandıktan sonra sıra salonun ortasında duran Eva'nın belki de tek dostu olan büyük akvaryuma gelir.Başından beri Eva'yla balıklarının dostluğuna şahit olan izleyici babanın o akvaryuma dokunmayacağına,dokuanamayacağına inanır.Genelde filmlerde öyle olur ya,böyle alıştık hani..

Ama bunda böyle olmaz.Tepesine inen tek bir balta darbesiyle koskoca akvaryum balıklarıyla beraber tuzla buz olurken Eva'nın o tiz çığlığı tüm izleyicinin kulaklarını sağır eder,üzer,yok eder adeta..Ardından da kamera,yerde çırpınan balığa odaklanır..İki dakika boyunca o balığın can çekişi izlettirilir..

Evdeki akvaryum dahil herşey parçalandıktan sonra telefon hatları kesilir,kapı zilinin çalması engellenir..

Ve evdeki herkes bir gün postacının kapıyı çalarak kimsenin açmamasıyla birlikte tesadüfi bir şekilde ölü bulunur..


Bu olay gerçek bir olaydan alıntıymış bu arada..Bunu da izledikten sonraki araştırmalarım sonucunda öğrenmiştim..İşte kapitalizmin acı sonu denilen şey bu olsa gerek..Bu filmde aslında iletişime geçmenin çok çok önemli olduğu,paranın herşey olmadığının dersi veriliyor her birimize.Keşke anlatmasaydım diye düşündüm şu anda..Ama tabii içerisinde çok daha fazla detaylar barındıran bir filmdir..Mutlaka izlenmesi gereken bir film ve takip edilmesi gereken bir yönetmen bence..Bunun yanında Funny Games,Benny's Video,Das Wiesse Band,71 Fragmente einer Chronologie des Zufalls ı da öneririm ben tüm sinema severlere=)

Haydi bakalım o halde..İyi seyirler=)

İlug@(:)

8 Mart 2010 Pazartesi

İstanbul Film Festivali

Yarından itibaren İKSV nin sitesinde 3-18 nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan İstanbul Film Festivali'nin programı açıklanacakmış..Açıklanır açıklanmaz festivaldeki filmlerle ilgili bi kaç bi şey yazmak isterim..

4 Mart 2010 Perşembe

Güzel Bir Gün Ölmek İçin


Şu ana kadarki hayatımın içerisinde intihar etmem gerekseydi en uygun gün bugün olurdu herhalde..Ya da onun yerine bugün eroinman da olabilirdim veyahut kötü arkadaş kurbanı da..Ya da ya da bugün önüme çıkan herhangi birine aşık da olabilirdim ..Teoman'ın da dediği gibi bugün aslında güzel bi gündü ölmek için. .

Arada oluyor bana böyle yaa,herşey bir anda anlamsız gelebiliyor bazen..Hem de sebepsiz yere..Tıpkı bugünkü gibi..

Daha okula gitmeden vardı aslında belirtileri böyle bir anlamsızlığın tüm gün benimle birlikte olacağının..Evden çıkmadan ağlamaklı olan modum,gözlerimin ıslanmasıyla zirveye ulaştı zaten..

Sonrasında klasik okul moduna giriyorsun okuldan içeri girince tabi.Okuldaki hocalarımız sağolsun,laboratuarlar saolsun,dersler falan o moda istemese de giriyor insan..Hem de hemencicik..Hiç bir şekilde zorlanmadan..:)

Neyse öğleden sonra zaten bir gevşeme durumundaydım..Öyle ki bahçede arkadaşlarla muhabbet etmekten dersi kaçırıp 10 dk geç girdim Bakteri Genetiği dersime..Ondan sonrasında olan Endüstriyel Mikrobiyoloji dersine girmeye bünyem el vermedi zaten.Yeter dedim.Bugünlük bu kadar yeter İluga..Biraz da kendine vakit ayır!

Çıktım okuldan..İstikamet tabi ki İstiklal Caddesi..Serseri mayın gibi ordan oraya savruluyorum..Bi mutsuzluk,bezmişlik,sıkkınlık..Biyoloji okuyoruz bunca zamandır,çikolatanın vücudumuzun bir nevi mutluluk fabrikası olan serotonin seviyesi üzerindeki pozitif etkilerinden faydalanayım dedim ve meşhur Beyoğlu çikolatalarından aldım.İçlerinde bütün bütün fındıkları olanlardan..Onların da nesi meşhur ve Beyoğlu'na özel anlamış değilim ya..Bildiğin Nestle..Neyse..:)

Çikolatadan biraz yiyince o gerginliğim azaldı sanki.Bankada da az biraz işlerim vardı..Onlarla uğraşmaktan kendimi unuttum tabi.

Bankadan çıkınca da Pera Müzesi'ne gittim.Picasso'nun resimleri sergileniyor orada.Genelde resimden falan anlamam ben,fotoğrafçılıkla ilgileniyorum da Picasso'da hazır gelmişken sanki gidip o eşsiz eserleri görmemek büyük bir cehalet ve haksızlık gibi geliyor bana..Ayrıca da yazımın başında belirttiğim gibi boşluktan kaynaklanan şeyler yapıyorum bilinçsiz bir şekilde..

Ama gidin görün derim ben..18 Nisan'a kadar da sergi devam edecek.Öğrenci 3 ytl,normal 7 ytl.;)

Neyse oradan çıktıktan sonra da Tünel'den hindistan cevizi aldım,sütünü içtim..Tadı bi acayipti,bitiremedim de zaten..İnsan boşlukta olunca böyle oluyormuş demek ki.Sorunlarından dolayı alkole sığınan insanları ya da uyuşturucudan medet umanları anlayamazdım eskiden ama gerçekten insanın canı sıkkın olunca hele ki o insanların büyük dertleri olduğunu da düşünürsek hak vermiyor değilim..Neyse ki ben bu günü sadece Hindistan cevizi sütüyle atlattım=)

Tünelden sonra da Kabataş'a arkadaşımın yanına geçtim.Artık orada insan gibi kahve içtik karşılıklı..Normale dönme belirtileri göstermeye başladım yavaş yavaş..Halkın arasına karştım hafiften sanki=)

Eve gelirken de meyvacının önünden geçerken canım birden kivi çekti..Dedim böyle abuk bi günü kiviyle noktalayayım bu da bana güzel bir anı olarak kalsın..Nasıl ama,iyi yapmışım değil mi?

Depresif İ.

2 Mart 2010 Salı

NO COMMENT!

Biz yaklaşık 3-4 aydır annemin alakasız bir şekilde teşhisi konulan tiroid rahatsızlığıyla uğraşıyoruz..Hastanelere gitmeler,kan vermeler,ultrasonlar,biyopsiler derken en sonunda yaklaşık 3 ay önce ameliyata karar verilmişti.Bu rahatsızlığının teşhis edilme safhası da çok enteresan ve traji komik bir şekilde olmuştur aslında..Bazen kadere inanmamamı gerektiren bir sürü bir sürü şeyler yaşarken öteki yandan alakasız bir şekilde çok daha kolay ve zahmetsiz olarak bu hastalığı atlatması kadere olan inancımı arttırmaya yetti denebilir.

Annem zaman zaman işyeri doktorunun yanına gider..Hem kendiyle ilgili veya bizlerle ilgili ufak tefek sorunlarımızı sorar hem de öksürük şurubudur,yok efendim ağrı kesicidir yok bi başka bi ilaçtır onları yazdırır.Yine bir gün ilaç yazdırmaya gittiğinde işyeri doktoru anneme sol gözünün sağ gözünden büyük olduğunu,tiroidden şüphelendiğini en kısa zamanda da tiroidle ilgili hormon testleri yaptırması gerektiği konusunda uyarır.

Annem de en müsait zamanda kan testi yaptırır,ultrason isterler falan derken 5 adet soğuk nodül bulunur annemin tiroidinde..Biyopsiyle parça alınır ve ameliyata karar verilir.1 Aralık'ta da ameliyatını olur.Tiroidinin hepsi alınmıştır.Artık tiroid bezinin ürettiği hormonu dışarıdan almak zorundadır.Ve doktorlar çok kritik bir noktasında hastalığın teşhis edildiğini,biraz daha gecikmiş bir vakit herşeyi daha da zorlaştırabileceğini savunurlar.

Geçmişle ilgili çok çok kısa bir şekilde özet geçtim şu anda..Onun annemde,bende,kardeşimde..Bizde yarattığı streslerinden,depresyonlarından,mutsuzluklardan bahsetmiycem bile..

Şu anda çok şükür sağlığına kavuştu sayılır.Doktoru ilaç vermişti yaklaşık bir ay önce.Ve bugün de hastaneye gidip kan aldırması gerekiyordu ki kullandığı hormonun kanında ne kadar artışa sebep olduğunu anlayabilsin..

Biz bu kan aldırma işleriymiş yok biyopsiymiş falan Cerrahpaşa'ya gidiyoruz..Artık çalışanlarıyla kanka olduk da denebilir aslında.Hem bize yakın hem de profesörümüzde oranın hocası olduğu için..

Neyse bugün sabah 8 gibi orda olmamıza rağmen çok fazla kalabalıktı.Biz geldiğimizde numaratör 21 i gösteriyordu ve bizim numaramız 76 ydı.Bugün bu testi yaptırıp,sonucunu öğlen gibi alıp akşamında da doktorunun muayenehanesine götürmemiz ŞARTTI!

Koskoca hastanede bilgi işlem kaydı girebilicek sadece 2 vezne mi dersiniz,bi dünya insan mı dersiniz,üstüne üstlük bir de sistemlerin bozulması mı dersiniz..

Numara falan ilerlemiyo..Durdu kayıt işlemi..Koskoca hastane sırf sistemleri bozuldu diye kayıt alamıyo..Dolayısıyla kan veremiyo,ultrason çektiremiyo,biyopsi için parça aldıramıyo..vs.Ne zaman sistemler gelir diye soruyorsunuz ,belli olmaz belki gelir bugün belki de hiç gelmez deniyo..

Ne demek bu yaa..Nasıl bir reziilliktir bu..Dünyanın hangi yerinde vardır acaba,sistem bozuldu kusura bakmayın bugün gidin yarın gelin valla..Burası devlet dairesimidir,postane midir,SSK kurumu mudur ne biliym bugün git yarın gellik bir yer midir?Burası herşeyden önce Istanbul'un her yerinden hasta gelmesi muhtemel olan çok büyük bir fakülte hastanesidir.Hastalık bekler mi ya da hasta bekletilir mi?İşi olan var,karşıdan gelen var,annem gibi çalışanı var,evinde hastası olanı var..Bugün git,yarın gel..

Ki nitekim annem de çalıştığı için zar zor izin alan bir insan.Hastalığı dolayısıyla da çok fazlaca izin aldığından çok büyük bir strese girmiş durumda..Zaten patronlarının izine karşı bi alerjisi var...Annemin yerinde olsam stresten düşüp bayılmıştım herhalde.Acaba yarında mı izin almam gerekicek,bugün sonucu alıp profesörüme götürebilecek miyim..vs.

Neyse daha sonra biz hemen akıl ettik de aşağısındaki Istanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne gittik..Zaten ameliyatını da orda olmuştu,hemen de kanını verdik ve sabah 8 gibi gittiğimiz hastanelerden 11 de cıktık..Biz bu saate kadar neden bekledik..Sadece ve sadece bir tüp kan verebilmek için..

Daha fazla bir yorumda bulunmak istemiyorum ben..Yorumu size bırakıyorum..
İlug@

1 Mart 2010 Pazartesi

...Ya Hep Ya Hiç...

Normalde ben duygularımı en uçlarda yaşayan biriyimdir.Birinden hoşlanmıyosam bu bi anda nefrete dönüşebilir ki bu genellikle dönüşür veya birinden yardım mı gördüm bu kişi gayet de benim kanatsız meleğim olarak atanabilir hayatıma..Ya da birine mesafeli mi davranmam gerekiyo..O zaman yandı bu kişi..Böyle bi şey yok ne yazık ki bende..O kişiyle hiç konuşmamayı tercih ederim..Anlıycanız ya hep ya hiç im biraz..
Biriyle içimden konuşmak geliyorsa çok da güzel konuşup sohbet ederim ya da ayıp olmasın diye sadece seviyeli bir şekilde selam vermem gerekiyorsa da hiç bi şekilde selam sabah vermem..Gereksiz bence..Bir insanla konuşmayı ya istersin ya da istemezsin..Lütfen bi selam verelim de ayıp olmasın diye bi şey olamaz..Muhabbet içten gelerek yapılırsa bir anlam kazanır bence..Zoraki bir konuşmanın,iki kelam etmenin iki tarafı da kasmaktan başka bir anlamı yoktur kanımca..

Geçen gün,kelimenin tam anlamıyla boğulucakmış gibi oldum..Bir el sanki boğazıma yapışmış ve elini çekmiyo boğazımdan..Hayatıma yeni girmiş biri olarak hiç bi şeyimken aslında bir anda herşeyim olmak isteyen kişinin elleri nefes almama engel oluyo sanki..

Arkadaşımla buluşmam gerektiğini söylüyorum,neden buluşuyosun,çıkışında sinemaya gitsek ne dersin diyo?Sanki haftanın diğer günleri çuvala girmiş gibi..Sabırlı bir şekilde başka sefere inşallah diyerek
klasik bir şekilde reddediyorum.Bi başka gün,kıyafet almam lazım ihtiyaçlarım var diyorum..Ne zaman gidiyoruz alışverişe sorusuyla karşılaşıyorum..Bir başka gün,derse gelsem de girsem de noolcak ki muamelemesi görüyorum..
Ooooff!! Yeter ama ..yeter..Noluyoruz yahuu..Ne bu hız,ne bu acele..Nereye yetişiyoruz,nereye gidiyoruz..Sen kimsin,ben kimim..Biz kimiz ki?
Sosyal bi insanım ben..Çevrem var,arkadaşlarım var,dostlarım var,sevenlerime karşı sorumluluklarım var..

Hayatıma müdahele etme yetkisini sana kim verdi,böyle bi lükse ne zaman eriştin ki sen..Hele ki benim hayatıma karışcan hee..Adamı yemin ederim katır tepmişe çeviririm anlamazsın bile..Sonra binbir özür dilersin binbir laflar edersin ama..He-heeeytt!!Geçmiş olaa...

Yakınımdakiler fazla insafsız davrandığımı düşünüyorlar,bir şansı daha hakettiğini düşünüyo bi çoğu ama gelemem ben öyle şeylere dediğim gibi..Hele ki benim hayatıma maydanoz olacak birilerine asla ve asla yer yok..Ben mi anormalim insanlar mı anlayamadım..Ama dediğim gibi bizde böyle..Ya hep ya hiç...
İ.

21 Şubat 2010 Pazar

İLug@ MiM lenirse ve MiM lerse

Sevgili JuveM beni mimlemiş..Kendimle ilgili 7 enteresan şey yazmam gerekiyomuş..O halde İlug@ nın 7 enteresan özelliğini sıralayalım hemencicik,

1.Benim temizlik malzemesi kokularına karşı acayip yoğun ve ilginç bi yaklaşımım ve garip tepkilerim vardır.Garip dedim,çünkü söz gelimi ev temizleme kokuları,marc mutfaklar,cifler..vs kokladığım zaman hemen dilimi kaşıma hissiyatı doğar bende.Alırım kutu marc mutfağı,burnuma götürüp koklarım ve aynı anda dilimi de dişlerimle kaşırım.Bu özelliğin tıp dilinde bi anlamı olduğunu sanmıyorum,benden başka kimsede olduğunu da sanmıyorum.Markette temizlik malzemesi reyonuna gittiğimde hemen ilk yaptığım şeydir bu.Artan tükürük salgılarımın eşliğinde dilimi ısırıp kaşımak..Çok ilginç değil mi?:)

2.22 yaşında bir genç kıza göre son derece geri kafalıyım ben.Bundan utanıyor muyum? Hayır..Bazen hatta annem bile müdahele edebiliyor sen nası bi genç kızsın gibilerinden..2 sene öncesine kadar hatta daha fenaydım.Erkek arkadaşla tatile gidilemez,aynı yatakta mışıl mışıl uyunamaz,ailesiyle tanışılamaz,erkek arkadaş seni evinin kapısına kadar bırakamaz sora elalem ne der aaa...modundaydım..Yaşıma göre pek fazla bi durumdu bu farkındayım.Ama geçtiğimiz yaz Amerika'da yaşayınca geri olan beynimden kurtuldum sonunda,artık herşeye daha ılımlı ve normal yaklaşabiliyorum ve bu durumdan da çok memnunum..Demek böyle bi deneyim yaşamam gerekiyomuş=)

3.Emri vakilerden ve zorlamalardan kelimenin tam anlamıyla NEFRET EDİYORUM!.Biri bana bi şeyi zorla yaptırmaya görsün..Vallaha da düşman belliyorum o kişiyi,benim gazabımdan kurtulamıyor,çok ciddiyim..Benim adıma verilmiş kararlar,bana hiç bi şey sorulmadan alınmış sinema biletleri,hafta sonu planları,"inanmıyorum sanaa yaa gelmek istemiyo musun yoksa" lar...Bi dünya psikolojik baskılar..Evet gelmek istemiyorum..Bana ikimizin içinde bulunduğu planı önceden söyleseydin gelmek isterdim,ama kendi kafana göre sorulmadan edilmeden alınmış kararlara gelmek istemiyorum..Sanki ben o anda müsait olmak zorundaymışım,haber vermeden kararlar vermek suç diil de benim o anda gelmek istememem,müsait olmamam suçmuş gibi davranılması..Yazarken bile sinirlerim zıplıyo resmen...

4.Seyahatlerde ya da benim için önemli anlarda kağıdı kalemi elime alıp bi şeyler karalama ihtiyacı senelerdir bende olan çok beğendiğim ama aynı zamanda da bi o kadar enteresan bulduğum bi alışkanlığım.Amerika seyahatimde uçak boyunca bi gazeteci edasıyla yazıp çizmem,çevremde bulunan insanları tasvir etmem,çalıştığım iş yerinde müşteri olmadığı zamanlarda bile kağıt peçetelere o andaki duygu ve düşünceleri yazmam,yürüyüşe çıktığım bi anda herşeyi bırakıp çimlerin üstüne uzanarak kağıda kaleme sığınmam..Söz uçar yazı kalır lafını fazla benimsemişim heralde..Issız adaya düşsen yanına alıcan 3 şey nedir sorusuna cevap olarak mutlaka kağıt-kalem ikilisini bulundururum diye düşünüyorum..=)

5.İstanbul'da yaşayanların en büyük dertlerinden olan ulaşım araçlarının yetersizliğinden herkes gibi bende payıma düşeni alıyorum..Ayakta kalmalar,itiş kakışlar,üstüne bi de ter kokusuyla birleşince "ah anam ah"lık bir ortam oluyo ki pek fena..İşte öyle bi ortamda kalkıp da bi delikanlının bana bakarak yüzündeki şapşal sırıtmayla beraber,"buyrun bayan benim yerime oturun"demesi beni deli eden bi durum..Neden oturayım ki yani? Benim senden ne farkım var ya da yaşlı mıyım ben ki..Bu centilmenlikten ziyade çok daha farklı anlamlar barındırıyo içinde ya,neyse..Ayrıca bana yerini veriyo ya,ben de güya çok teşekkür ederim diyip oturucam,o da bi gururlanıcak,heyyt ulaan yerimi verdim işte be tribine giricek falan..Herkes mi böyle?Tabi ki diil..Ama bi çoğu öyle..Ardından yok ben oturmıycam dediğinde yüzde oluşan o şaşırmışlık ifadesi için bile denemeye değer bence=)Ne kadar sinir bozucuyum di mi ama...hii-huu-haaa=)

6.En nefret ettiğim özelliklerimden biri de baş parmağımın kenarlarındaki etleri yiyo olmam..Bu insanı hele ki bi bayanı acayip zavallı ve ezik gösteriyo.Farkındayım.Ama engel olamıyorum..Özellikle stresli zamanlarımda bu durum azıtıyo ve yara bere içinde kalıo parmaklarımın kenarları,acıyo,kanıyo..Ben bi erkek olsam heralde öyle bi sevgilim olsun istemezdim..Arada sırada dank ediyo bana,yaa diyorum bırakmam lazım bu pis alışkanlığımı yeter artık "deet" diyorum,kendime sövüyorum..Ben bu kadar mı zavallı ve rezilim diyorum..Bırakıyorum da.1 ay,2 ay..Amerika'dayken hiç yemedim mesela parmaklarım süperdi=) Ya da 2-3 sene öncesinde 10 ay kadar yememiştim ama sonra ne oluyosa artık hemen o parmak ağıza gidiyo kontrolsüz bi şekilde hiç farkında olmadan..Umarım bi gün sonsuza kadar bırakabilirim..

7.Güzel kokulara karşı acayip bi ilgim var benim..Krem kokuları,parfüm kokuları,esanslı kokular..Her derse başlamadan önce ellerimi mutlaka güzel kokan bi şeyle temizlerim ki kalemlerim kitaplarım ya da dokunduğum her neyse çok güzel koksun diye..Sonradan da kalemlerimi defterlerimi deli gibi koku sinmiş mi diye koklayarak test ederim=)

Benden 7 enteresan şey böyle..Kimbilir daha nelerim vardır da aklıma ilk gelen 7 sini sıraladım ben..Şimdi mim ler paslansın..=) Aurora Path,maRLa ve sokratesya da yazsın bakalım kendileriyle ilgili 7 enteresan şeyi..=)
İlug@(:)

14 Şubat 2010 Pazar

Aşıklar Sevgililer Gününü Kutlar Mı?


Bence kutlamaz.Neden?Aşığa sevgili kelimesi hafif gelir de ondan!İnsandan genellikle karşı cinse akan çeşitli duygular var:Beğenmek,hoşlanmak,arzulamak,sevmek,aşık olmak!Bence bu duyguların arasında duygunun gücü açısından bir de hiyerarşi var.En tepede aşık olmak,en altta beğenmek.Hoşlanmak beğenmekten daha güçlü bir duygu.Arzulamak hoşlanmaktan,sevmek arzulamaktan daha güçlü.Ancak,"sevgili olmak" ile "aşık olmak" arasında da muazzam bir hiyerarşi farkı var.Örneğin,sevmek arzulamaktan 10 misli güçlü ise,aşık olmak sevmekten 1000-10,000 misli güçlü bir duygu.
Aşık olmakla diğer duygular arasında bariz farklar var.İnsan aynı anda birden fazla kişiyi beğenebilir,hoşlanabilir,arzulayabilir,hatta sevebilir.Ancak,insan asla ama asla aynı anda iki kişiye birden aşık olamaz.İnsan bir ömür içinde yüzlerce insanı beğenebilir,hoşlanabilir,arzulayabilir,onlarca insanı sevebilir ama bir insan ancak ve ancak bir ömür boyu en büyük ihtimalle bir,olmadı iki,hadi o da olmadı üç kişiye,hiçbiri aynı olmamak koşuluyla,aşık olabilir.Ayrıca aşk saydığım duyguların hepsini içerdiği gibi şefkat,huzur,güven gibi cinsellikle alakası olmayan duygular da içerir.İnsan sevgisi ile sevişir ama maşuku ile birleşir,"bir" olur.Sevgili hep bir "başkasıdır", maşuk ise bizzat "insanın kendisidir",zira aşık,maşuk ile farklı insanlar olduğunu bir süre sonra ayırt edemez.
Benim için "aşık olmak"ile "sevgili olmak" arasındaki en bariz fark "fedakarlık"kavramı etrafında şekillenir.Aşık maşuku için her türlü ama her türlü fedakarlığı göze alır.Diyebilirsiniz ki,birini seven insan da onun için fedakarlık yapar.Olabilir!Ancak iki iddiam var.Sevenin fedakarlık katsayısı her halukarda aşığın fedakarlık katsayısından düşüktür.Sevenin yapacağı fedakarlığın bir sınırı vardır,aşığın ise nerede ise sınırı yoktur.Ama en önemlisi,"sevgili" fedakarlık yaparken farkındadır,"aşık" ise en riskli fedakarlığa girdiğinde bile bir "başkası" için fedakarlık yaptığının farkında değildir.Farkında değildir zira,yukarıda söyledim,aşık için "diğeri" yoktur.Aşık,maşukun başka bir insan olduğunu çoktan unutmuştur.
Sevmek ile aşık olmak arasında bir önemli fark da aşkın ömrünün süreli(en fazla 3-4 yıl) olması ama sevginin ömür boyu sürebilmesidir.Bir ömür boyu bir kişiyi,arada başkalarını da severek,sevebilirsiniz,ama ancak ve ancak sadece bir kişiye süreli aşık olursunuz.Bir gün uyanır ve anlarsınız ki"aşkın kendisi aşk"!

Bütün bunları neden yazdım?Etrafta hoşlandığı,beğendiği,arzuladığı,sevdiği kişiye kolayca "aşkım" diyen bir sürü densiz var da ondan!

14 Şubat 2010 Cüneyt ÜLSEVER Hürriyet

12 Şubat 2010 Cuma

Uludağ' a Giderken

Bugün 7 Şubat pazar...Ve şu anda saatler yaklaşık olarak 10:45 i gösteriyor..ve biz,biz dediysem de okuldaki arkadaşlarımla beraber Uludağ'a gidiyoruz.Yanımda da çok sevgili arkadaşım Selocanım uyuyo=)
İnanabilio musun blog,biz okuldakilerle toplucanak Uludag'a gidiyoruz...
Amerikalılar bu durumda "unbeliveable" deyimini kullanıyolar,inanılmaz..!!
Bu benim genel anlamda okul arkadaşlarımla beraber şehir dışına gittiğim ilk gezi olarak tarihe geçebilir..Gerçi geçtiğimiz senede Çanakkale'ye gitmiştik yine toplu bi şekilde ama o gezip eğlenmekten ziyade Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'nde düzenlenenBiyoteknoloji Konferansı içindi..
Neyse efendim,şu anki bulunduğum konumla ilgili biraz bilgi vermek gerekirse şu anda kulağımda Kings Of Convenience ın şarkıları ardı ardına geçiveriyolar.Giderken de karlı karlı dağlar eşlik ediyolar bizim bu güzel gezimize..
Yaklaşık sabah 6 dan beri yollardayız,acayip kalabalık ve büyük bir organizasyon bu..Bi dünya otobüs,bi dünya üniversiteli genç aynıamaç için yolculuk yapıolar 5 saate yakın bir süredir.Bursa'ya geldik sanırsam,2 saate kadar da varırız Uludağ'a kanımca..=)
Anaam...Acayip seviyorum ben yolculukları biliyo musun blog? Uçak yolculuğu olsun,gemi yolculuğu ya da otobüs yolculuğu...Bi acayip mutlu oluyorum yolculuğa hazırlanırken,bi önceki gece falan..Genel anlamda seviyorum yolculukları,gezmeyi,yeni yerler görüp yeni insanlar tanımayı,oraların fotoğraflarını çekmeyi,sonra dabi yerlere yazıp notlar alıp ölümsüzleştirmeyi..Kulağına da takıyosun sevdiğin sanatçıları,dinle dinleyebildin kadar anın tadınıçıkar..Carpe diem!
Bi,çok yapmak isteyip de yapamadığım tren yolculugu kaldı..Onu da havalar ısındıgına Sakarya'da bulunan cok sevdıgım bırınınyanına giderek gerçekleştirmek istiyorum..
Geçtiğimiz yaz Amerika'ya gittim,uçağa önceden binmiştim ama yoğun bi şekilde ilk defa geçtiğimiz yaz bindim.Istanbul-Amsterdam aktarmalı.Amsterdamdan Boston'a ıkıncı aktarma ve sonrasında da Boston dan Minneapolis'e,..Bu Amerika'ya gidiş planımdı.Dönüşte de gezi amaçlı gittiğimChicago'dan New york'a gitmek için uçak kullanmıştım,sorasında da New York Amsterdam ve sonrasnda da Türkiye...=)
Aslında Amerika maceralarımı da genişçe bi şekilde değineceğim başka bi yazı yazmak istiyorum,ne zamandır aklımda var da şimdi konusuaçılmışken kısaca bahsedeyim dedim=)
Gemi yolculuğunu da 6 saatlik Istanbul-Avşa arasında seyahat ederken yaptım.Ben çok sevdiğim için Avşa'yı 3-4 defa gittim..Annem her ne kadar yenilikten yana olsa da benim de bi yere kanım ısınınca başka bi yere gitmek,adapte olmak zor geliyo bana..Aslında ben de çok severimtabi değişik yerler görmeyi ama söz konusu deniz-kum-güneş olunca bildiğinden şaşmamak gerekebiliyo bazen..=)
Otobüs yolculuklarını da yüzmilyon defa yapmışımdır heralde..onları sıralamama gerek yok sanırsam...=)Böyle işte sevgili blog müziğin ve karlı dağların gazına gelip bu satırları yazdım sanırsam...Saat de 11:11 olmuş..Acaba sevdiceğim beni mi düşünüyo ne dersin?...=)
İlug@(:)

3 Şubat 2010 Çarşamba

*Kara dair*

"Kar tanesi tek başına canlı bir zerreye benzese de,bir araya toplanınca ruhunu kayveder,ukalalaşır,tepemize biner,sırtımıza çöker,bizi kof gururuyla ilelebet ezecek gibi kabarır,dolar,taşar,kabına sığmaz.Fakat bir süre sonra gözyaşları dökerek ayaklarımıza kapanacaktır,o zaman o çehresi son derece üzgün,duruşu ne adar acizdir!Yerlerde sürüne sürüne cehennem olup gider.."

Bu paragraf ben zamanında Öss ye hazırlanırken bi Türkçe paragraf sorusunda sorulmuştu..O zamanlar da almışım not etmişim.. eskilerin arasından çıkarıverdim işte...=)

İ.

2 Şubat 2010 Salı

*KAR*

İleri marş ey kar!Miskin toprak senin kristal zaferini bekliyor...(:)


1 Şubat 2010 Pazartesi

Medya Şarlatanı

İki gün önce televizyon açıkken gözüm takılıverdi Okan'ın programına..Cts leri yapıyor ya..Klasik işte.. Disko Kralı olmuş yeni ismi de..E güzel..Ne diyim..
Normalde pek izlemem Okan Bayülgen'i ben..Öyle anti-Okan gibi bi tutumum da yoktur aslında..İnsanların bir çoğu nefret ediyorlar,izleyicilerine soktuğu laflardan dolayı olsun ya da sivri dilli olmasından ötürü falan.Ben nedense o seviyede diilim,nötr üm yani..Hatta ve hatta çok da zeki buluyorum o adamı,takdir edilesi bir zekası var bence..
Neyse işte bi göz atayım dedim de programda kimler konukmuş,ne varmış vs diye..Bir de ne göreyim..Aman Allah'ım..Tv lerin son zamanlarda yarattığı en gereksiz ikilisi..Esra-Ceyda kardeşler...

Yaa yok böyle bi şey arkadaş.Bi insan,yani ikisini bi kişi olarak düşündüğümüzü varsayarsak,bu kadar mı boş bu kadar mı gerzek,bu dünya için bu kadar mı fazla gereksiz olur yaa..Neden,nası,niçin?Bunun gibi insanlar neden yeryüzüne yollanırlar ki,nası olur böyle bi şey,niçin yaa niçin? ..
Biri kalkmış üniversite okuduğundan bahsediyo ama konuşmalarına bakılcak olursa hiç de üniversite okuyan bi insan seviyesinde değil..Bi diğeri de yine aynı şekilde salaklığını katmerliyo 70 milyonun önünde..Eküri zaten bunlar..Sarı sarı saçlar,salak salak pozlar..Burger King bile reklamında bunların salaklığını kullanmıştı ya..Hey Allah'ım yaa..
Bu iki konuğunun dışında başka konukları da vardı tabii..Onlar da bu iki gerzekten tamamen farklı kulvarda iki tiyatrocu olması lazım..Bu diğer iki insan da mesleklerini icra eden,son derece de başarılı insanlar..
Programdaki zıtlığı görebiliyor musun blog?Yaa şaka gibi resmen valla..Bi yandan programı izliyorum,bi yandan da düşünüyorum ben programa katılan tiyatrocuların yerinde olmak istemezdim die..Yok yok istemezdim tabii ki de..Resmen o iki başarılı insana hakaret gibi o iki gerzekle aynı programda bulunmak..Ben gururuma,kendime yediremezdimheralde o programda bulunmayı..Ne biliym işte..Reyting oyununun parçalarından biri bu durum..İnsanlar gecenin bi yarısı naapsınlar sanatçıyı,tiyatrocuyu di mi ama?Çıkar bu salakları da görsellik olsun,daha çok izlensin..Arada o tiyatroculara da bi iki soru sorarız,ilgileniyormus gibi yaparız..Hem entellektüel kesim izler,hem de bunlar gibi olan gerzek kesim.
Yazık yaa,nası bi anlayıştır bu,ne anlamsızlık ne mantıksızlıktır..Reyting denen şey bu kadar mı önemli bi şeydir?Gençlere kötü örnek olup olmaması değil de ne kadar izlendiği midir herşey bi sunucu için..Hele ki izleyici kitlesinin yüzde 75 ini gençlerin oluşturduğu bir program için.
Sonra bi de bu programı bölmüşler,pazar günü de Meyda Kralı adı altında başka bir programı vardı..Ama format falan aynı..Değişik konuklar tabi ki yine,sohbet havasında falan..Ona da takıldım nerden çıktıysa bu Okan Bayülgen olayı anlamadım..Uzun zamandır izlemiyodum ama heralde bloguma yazayım diye izleyesim tutmuş=)
Neyse bu programında da programın sunucusu Okan Bayülgen bi önceki gün davet ettiği konukları olan iki gerzek kardeşi diline dolamış,dalga geçiyo,gülüyo,eğleniyo,gördünüz mü lan salakları ey ahali sakın siz öyle olmayın haa imajları çiziyo..

Yaa kızların seviyesi zaten ortada buna laf yok..Ama sen bi önceki gün programına davet ettiğin insanları bi sonraki gün diline dolayıp da dalga geçersen bu ne televizyoncluk ahlakına yakışır ne de insan ahlakına..Senin o insanları programına o değerli tiyatrocularla beraber çağırmış olman o insanlara verdiğin değeri gösterir.Kaldı ki bir sonraki gün sergilemiş olduğun bu lakayt tavırlar da senin kendinle çelişmeni dahası kendini reyting uğruna ne hale soktuğunu gösterir..İzleyici olsun,katılan olsun programdan ne samimiyet bekler ne güvenir ne inanır...vs.

Bu mudur herşey yaa,bi gün bu iki insanı programına çağırıp gülüp şakalaşmanla ertesi gün aynı insanlarla dalga geçmenin mantığını biri bana açıklar mı acaba?Ben yazımın en başında da belirttiğim gibi Okan Bayülgen'e karşı anti bir tutum sergilemiyordum,hatta zaman zaman sempatik bile buluyordum..Ama dünkü izlediklerimden sonra sevmiyorum artık Okan Bayülgen'i..Artık ne yaptığı program samimi geliyor ne de konuşmaları..Birilerinin bu gençlerin salak olmadığını,herkesin herşeyin farkında olduğunu kendisini ne acınası bi hale soktuğunu bu adama anlatması gerekiyo acilen!

İLug@ (:)

29 Ocak 2010 Cuma

Taiwanlılar İstanbul'da (1)

Eveeeet..İki gün önce bütümü de verdikten sonra önümde bulunan koskocamaan iki haftalık tatil iyi değerlendirilmek üzere benibekliyoo..=)Neler yapsam ki acaba..nereye gitsem,neler yesem içsem di mi...ahahaha=)
Bu geçtiğimiz yazın ben sadece üniversite öğrencilerine yönelik bi program olan Work And Travel la Amerika'ya gittim ve bi dünya fotoğraf,video kayıtları,bi dünya dolusu yeni ve farklı ülkelerden arkadaşlar en önemlisi her hatırlandıgında yuzde mutluluk yaratan bi o kadar da unutulmazanılarımı da beraberimde getirdim Türkiye'ye döndüğümde..Şimdi de o çok sevdiğim arkadaşlarımdan Tayvanlı olan ikisi-Kiwi ve Evelin-geçtiğimiz salı bizi ve ülkemizi görmek için İstanbul'a geldiler ve 2 hafta kadar da buradalar..=)


İnsana en başta inanılmaz gibi imkansız gibi böyle acayip bi şey gibi geliyo..Açıkçası şu yaşıma kadar yabancı bi misafirim olmamıştı gezdirebilcem,misafir edebilcem ne biliym ülkemin güzelliklerini en iyi ve doğru bir şekilde aktarabilcem..O bakımdan o kadar şaşkın ve mutluyum ki anlatamam=)O kadar tatlı ve o kadar tatlılar ki..Şeker gibiler cicozlarım benim=)
Taywandan bi dünya yiyecek şeyler getirmişler..Her ne kadar hepsinde balık aroması olsa da düşünmüş olmaları yeter di mi ya=)
Taksim'e gitik dün bi güzel gezdirdik diğer Türk arkadaşlarımla beraber..Bu ziyaretleri sayesinde Amerika maceramızın devamını yaşıyomuş gibi oluyorum..Sanki o İstiklal'e her gün giden ben diilmişim gibi yeniden keşfediyorum,onlarla beraber fotoğraflar çekiyorum,inceliyorum,bakıyorum..Meğersem her gün geçmeme ragmen ne kadarüstünkörü geçiyomuşum caddeleri,sokakları..Turistlerin yerlilerden farkı bu işte..=)Hele ki sözkonusu Taywanlıysa elinde bi makina durmadan şıkşık çekiveriyorlar ilginç gelenherşeyi..Kırmızı treni,gözleme açan teyzeleri,nazar boncuklarını,halıları,avizeleri..vs.
Neyse işte nerde kalmıştık,Taksim'i gezdirdikten sonra oturduk bi kebap salonuna lahmacun yedik bi güZel ayranla beraber..Çok sevdiler ayranı yaa..Lahmacunu da.Onlarınbalık kokan yiyeceklerinden iyidir di mi=)
Oradan çıktık sonra Türk kahvesi içmeye gittik.Fincanları kapattık,fallar baktık..Ohoo..Türk kültürümüzdendir bu dedik falan..=)
Sonrasında da Nevizadeye gittik ve günü bitirdik yorulmuş bi şekilde=)
Türkçe de biliyolar.. bi şeyler de söyleyince çok daha sevimli oluyolar..Zaten çekik gözlü olmaları yeter bee,yerim ben onları valla şeker niyetine=) Bi teşekkürler diyişlerivar..Teşeküğleğ..Nazağ boncuguu...=)
Bi ohaa yı öğrenmişler nerde ve hangi şartlarda kullanılması gerektiğini falan..Dün bi yerde şapka fiyatı sorduk 10 lira dedi satıcı,başka bi yerde daha sorduk aynısını15 lira diyince Evelin direk tezgahtar adamın yüzüne karşı ohaa dedi=) Adam anladı tabi o da gülüyo,ben yerlerdeyim zaten düşünün siz...:) Sonra bana sordu ohaa yı doğruyerde mi kullandım diye de ben de doğru yerde ama yanlış zamanda kullandın bebiş dedim..Adamın suratına direk ohaa denir mi yaa=)
Yaa böyle anlatamıycam kadar fazla güzel güzel anılar,güzellikler bırakıcaklar bu insanlar gidene kadar sanırsam..O kadar güzel oldu ki bizim için de..Keşke hiçgitmeseler de burda kalsalar falan..Zaten çok sevdiler burayı,burda okumanın yollarını araştırıyorlar..Ne memleketmiş bee,walla..Cennet hakikaten vatanımız,kıymetini bilmiyoruzbiz..
Bu arada bayagı da uzun bı yazı olmus bu..Noktalayayım burda en iyisi..Yaptıklarımı da yazarım buralara bir yerlere yine ara ara..

İLug@....(:)