12 Mart 2010 Cuma

Michael Haneke

Benim son derece rahatsız ve huzursuz bir şekilde izlediğim ve izlerken de aynı zamanda büyük keyif aldığım filmlerin yönetmenidir.İzleyiciyi nasıl ve ne şekilde huysuzlandıracağını Haneke'den daha iyi bilen bir yönetmen daha yoktur bence.Zaten kendisine de sorulduğu zaman kimsenin kolayca ve içi rahat bir sekilde seyredemeyeceği filmler yaptığını söylemiştir.

Genelde kendisinin toplumsal sorunları,çarpıklaşmış insan ilişkilerini,iletişimsizliğin doğurduğu duyarsızlaşmayı yani duygusal buzlaşmayı ve bunun sonucunda oluşan şiddeti sade,yalın daaan diye tüm gerçekliğiyle sunan bir üslubu vardır.

Filmlerinde özellikle müzik kullanmaz,konuşmalardan çok görüntülere önem verir ve bir Haneke filmi bittiğinde,bu da neydi arkadaş vay anasını yaa der ve bu moddan da uzunca bir süre kurtulamazsınız.Çünkü adamın seyircide bırakmak istediği etki de tam anlamıyla budur!

Gel gelelim bu senenin festival filmlerine baktığımızda da Michael Haneke'nin ilk uzun metrajlı film olan 1989 yapımı Der Siebente Kontinent karşımıza çıkar.Bu filmi ben iki sene önce CNBC-E de izlemiştim.Yanılmıyorsam Aralık ayı Haneke ayıydı ve her cuma bir Haneke filmi vardı.Der Siebente Kontinent'de O'nunla tanışmamı sağlayan ve beni fazlasıyla etkileyen bir filmdi..

Detaylarını tam olarak hatırlayamıyacağım ama film mühendis bir babayla gözlükçü bir annenin kızı olan Eva'nın ailesinin,onun sorunlarına duyarsızlıklarıyla başlar.Aile bireyleri öyle ki sadece ve sadece yemek masasında bir araya gelirler,ihtiyaç halinde konuşarak birbirleriyle iletişime geçerler.Öyle ki anne ve baba sevişirken bile kıyafetlerini çıkarmayı gerek görmezler,üzerlerindeki kıyafetleriyle sevişirler duygusuz ve de ruhsuz bir şekilde.Yaptıkları tek şey zorunluluklarını yerine getirmektir.Bu durumdan rahatsız olan Eva,okuldaki arkadaşlarına ve öğretmenine kör olduğu yalanını uydurur.Eve geldiği zaman aynı yalanı evdekilere de uydurarak bu monotonluktan ve ilgisizlikten biraz olsun kurtulacağını düşünür ama annesinin suratına attığı hiç beklenmeyen o tokat adeta bizlere atılmış gibi bir etki yaratır izleyici üzerinde..

Filmin geriye kalan kısmında sayın yönetmenimiz herhalde yeter artık size bu kadar eğlence,şimdi gelelim fasulyenin faydalarına diye düşünmüş olacak ki bir anda şiddet içerikli sahneler yer alır.Anne,baba ve Eva ellerinde baltalarla evde ne var ne yoksa parçalamaya
başlarlar.Koltuklar,televizyonlar,camlar,kapılar..Baba evdeki tüm paraları parçalayıp klozete atar.Bu para parçalama sahnesi yaklaşık 10 dk boyunca devam eder..
Bu arada anne makyaj malzemelerini kırar,kıyafetlerini parça pinçik eder..
Aynı şekilde Eva'da kendisine ait ne varsa yok eder..Kitaplar,kalemler,oyuncak bebekler..
Siz artık bitse de gitsek olursunuz..Ama izlediğiniz film Michael Haneke filmidir.Herşeyin bu kadar kolay ve çabuk bitmeyeceğini bilmeniz gerekir.Aslında film daha yeni başlamıştır.

Her yer parçalandıktan sonra sıra salonun ortasında duran Eva'nın belki de tek dostu olan büyük akvaryuma gelir.Başından beri Eva'yla balıklarının dostluğuna şahit olan izleyici babanın o akvaryuma dokunmayacağına,dokuanamayacağına inanır.Genelde filmlerde öyle olur ya,böyle alıştık hani..

Ama bunda böyle olmaz.Tepesine inen tek bir balta darbesiyle koskoca akvaryum balıklarıyla beraber tuzla buz olurken Eva'nın o tiz çığlığı tüm izleyicinin kulaklarını sağır eder,üzer,yok eder adeta..Ardından da kamera,yerde çırpınan balığa odaklanır..İki dakika boyunca o balığın can çekişi izlettirilir..

Evdeki akvaryum dahil herşey parçalandıktan sonra telefon hatları kesilir,kapı zilinin çalması engellenir..

Ve evdeki herkes bir gün postacının kapıyı çalarak kimsenin açmamasıyla birlikte tesadüfi bir şekilde ölü bulunur..


Bu olay gerçek bir olaydan alıntıymış bu arada..Bunu da izledikten sonraki araştırmalarım sonucunda öğrenmiştim..İşte kapitalizmin acı sonu denilen şey bu olsa gerek..Bu filmde aslında iletişime geçmenin çok çok önemli olduğu,paranın herşey olmadığının dersi veriliyor her birimize.Keşke anlatmasaydım diye düşündüm şu anda..Ama tabii içerisinde çok daha fazla detaylar barındıran bir filmdir..Mutlaka izlenmesi gereken bir film ve takip edilmesi gereken bir yönetmen bence..Bunun yanında Funny Games,Benny's Video,Das Wiesse Band,71 Fragmente einer Chronologie des Zufalls ı da öneririm ben tüm sinema severlere=)

Haydi bakalım o halde..İyi seyirler=)

İlug@(:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder